Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

322 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
1940'ların Türkiye'sine Açılan Bir Pencere ve Eşeğe Tecavüz..
Ülkemizde toplumcu gerçekçilik akımının önde gelen isimlerinden Fakir Baykurt'un sekiz kitaplık öz yaşam öyküsünün bu ilk kitabında 1940'ların Türkiye'sinde Burdur'a bağlı bir köye konuk oluruz. Yazar, çocuklukta başından geçen önemli gördüğü yer yer güldüren yer yer hüzünlendiren ve ayrıca yer yer de şaşırtan anılarını aktarmış. Ben bunlardan dikkatimi çeken birkaç anıya değinmek istiyorum. Öncelikle yazarın gerçek adının Tahir olduğunu belirterek başlayayım, sonradan neden Fakir olduğunu bu kitabında öğrenemiyoruz. Tahir, babasını çocukken kaybeder. İyi bir öğrenci olan Tahir okumak için can atar ama annesinin imkanları oldukça sınırlıdır. Bir gün uzun zamandır ziyaretlerine gelmeyen dayısı gelir ve kardeşine epey dil dökerek Tahir'i okutmak için yanın almaya kadını ikna eder. Tahir buna ailesinden ayrılacağı için üzülür ama bir yandan da okuyacağı için sevinir. Lakin zamanla dayısının hilesinin açığa çıkmasıyla bu karmaşık duyguların yerini sadece üzüntü ve öfke alır. Üstelik dayısı sadece okutmamakla kalmaz olur olmadık her anda Tahir'i döver. Bir çocuğun yaşayabileceği en yıkıcı travmalardan biridir zannımca bu olay çünkü yakın bir akrabası tarafından kandırılarak ailesinden koparılıp duygusal istismara uğramak, düzenli şiddet görmek ve adeta sürgün hayatı yaşamak bir çocuğun ruhunda derin yaralar açar kuvvetle muhtemel. Bununla birlikte bazı anılardan anlıyorum ki, eğer Tahir dayısından kurtulup ailesinin yanına dönemese dayısı gibi olabilirmiş, bu da normal çünkü bir çocuğun geleceğini belirleyen temel etken büyüdüğü ortamdır. Anılardan görüyoruz ki Cumhuriyet henüz her yere yetişememekte, köylünün sorunlarına yeterince derman olamamaktadır ama söz konusu vergi almak olunca her yere yetişmektedir. Bu, aklıma yıllarca deprem vergisi toplayıp depremin en önemli zamanlarında ulaşım olanaklarının kat be kat iyi olduğu bu dönemde bölgeye ulaşamamak geldi. Bununla birlikte köylünün imkanı var mı yok mu düşünmeden gösteriş olsun diye evlerin dışına zaman zaman kireç yaptırma da bu çerçevede benzer bir olay. Her ne kadar köylüler rahat bir dini ortamda yaşasalar da sazın şeytan icadı olduğu gibi bazı safsatalardan da kendilerini tamamen kurtaramamışlar, bunda yıllar sonra köye dönen bir adamın etkisi büyük. Yoksulluk, imkansızlık ve kol gezen sıtma da dikkat çekici diğer bir durum öyle ki Tahir de çocukluğunda bu hastalıktan çok çekmiş, ayrıca en yakın arkadaşlarını bu hastalık yüzünden kaybetmiş. Bu hastalıklar nedeniyle köylü çocukları için ölüm, bir nefes kadar yakın doğal bir olay olup adeta ölümle koyun koyuna yaşamışlar. Son olarak bahsedeceğim anı ise Tahir'in yani Fakir Baykurt'un eşeğe tecavüz etmesi olacak. Yazar, köylü çocuklarının içinde yaşadıkları kapalı ortam sebebiyle buna meylettiğini öne sürerek bu durumu meşrulaştırır, yumuşatır. Öyle ki, yörenin bir sözünü aktararak genç oğlanı olan evin kesinlikle eşeği de olmalıdır sözünü dayanak kılar. Bu olayın zoofoli sayılmaması gerektiğini de ekler. Ancak ben yazara bu konuda katılmıyorum. Gerek benim kuşağım gerekse daha önceki kuşaklar da Amerikanvari rahat bir ortamda büyümemiştir yani Fakir Baykurt'un köyünün ortamı kadar olmasa da bu ülkede büyüyen birçok kuşak benzer kapalı ortamın atmosferini tatmıştır. Eğer yazarın yumuşatmasını ve meşrulaştırmasını kabul edecek olursak ülkemizde ırzına geçilmemiş hayvan kalmaz. Bunun adı sapıklıktır en kısa ifadeyle. Bu anıdan dolayı olumlu söyleyebileceğim tek husus ise yazarın dürüstlüğü ve açık sözlülüğüdür. Öz yaşam öyküleri bence kıymetlidir, ülkenin bir dönemine açılan pencerelerdir ama aktarılanların da nihayetinde bir kişinin bakış açısı olduğunun unutulmaması kaydıyla. Keyifli okumalar.
Özüm Çocuktur
Özüm ÇocukturFakir Baykurt · Literatür Yayınları · 2019136 okunma
·
499 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.