İtiraf ediyorum; okuma tekniğim kitabın ortasından sonra tamamen sadece ‘bitirme’ odaklı, yani bana göre yalapşap bir okumaydı çünkü; (1) Daha ilk bölüm aşırı…hayır aşırı değil, ultra teknik bir anlatımdan ibaretti. (2)
Jean Baudrillard kendine ait kavramları ifade etme biçimi -benim için- son derece alengirliydi. (3) Düzgün bir okumadan ziyade -tabii ki benim için- düzgün bir çözümleme gerektiren bir düşünsel antolojiydi. -Buna benim boyum yetmezdi.- (4) Simulakr kavramını -öncesinden- yalayıp yutmadan anlamlandırmak çok çok çok zordu.
Yani aslında tam bir; belki başka zaman kitabımdı.
Ha ama sosyolog olsaydım: al işte sana bir başucu kitabı.
Sadece alabildiğimi aldım ve yarım bırakıp, bu ne üstadım, modayı da otuz sayfa anlatmazsın, deyip çamurlamanın bir anlamı yok.
Bir de; ölüm, temalardan sadece biri. Kitap; simgesel değiş tokuş çevresinde dönüyor…ve ölüm, biraz abartı olmuş çünkü ve şiir ve cinsellik ve moda ve dil de olabilirmiş.
Fakat tüm anlaşılmazlığına rağmen; dili kemiksiz, kalemi keskin
Jean Baudrillard kitlesini tam anlamıyla doyurmuş…ben aç kaldım, benim kusurum.