Belirsiz sonların ustası Fowles’a, kendisine yaraşır sürükleyici bir romanla veda ediyorum. Yaratık tüm romanları içinde en hızlı okuduğum, elimden bırakamadığım eseri oldu. Yaratık’ta 18. Yüzyıl İngiltere’sine götürüyor bizi Fowles. Nisan’ın son günü İngiltere’nin batısında, sonsuz kıraç topraklardaki beş kişilik bir kafilenin bilmecelerle dolu yolculuğuyla başlıyor hikaye. Yolun sonunda kafileden birinin esrarengiz ölümü ve sonrasında başlayan sorgulamayla hikayeyi öğrenmeye başlıyoruz. Hikayenin tamamını öğreniyor muyuz? Tabii ki hayır. John Fowles’un tarzına aşina okuyucuların da tahmin edebildiği kadarını okuyoruz. Fowles klasik tarzda bir tarihi roman yazmayı amaçlamamış zaten. Kendi tarzında bir romanla 18. yüzyıl İngilteresinden kesitler sunuyor bize. Sade yaşantıları, kilise karşıtlıkları, İsa’nın dünyaya yeniden bir kadın olarak geleceğini ileri süren görüşleri, gündelik hayatlarında komünizm ögelerine rastlanan, yoksulluğu savunan Shaker mezhebinin merkeze alındığı bir roman Yaratık. İngiltere’deki tabakalaşma ve sosyal eşitsizlik, bilim ve felsefeyle ilgili ayrıntılar verirken bir yandan da hikayesini 20. yüzyıldan anlatıyor John Fowles. Tüm romanları içinde favorim Yaratık oldu diyebilirim. Romanın büyük bir bölümü sorgulama tutanağı şeklinde yazıldığı için okuması çok rahattı.

YaratıkJohn Fowles · Ayrıntı Yayınları · 2019177 okunma

·

140 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.