Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

·
Puan vermedi
Kayıp Zamanın İzinde’yi aydınlatanlar dizisinin en bilinen isimlerden biri: Samuel Beckett. Kayıp Zamanın İzinde’nin hayatımızdaki rolü,
Proust Yaşamınızı Nasıl Değiştirebilir
Proust Yaşamınızı Nasıl Değiştirebilir
kitabıyla Alain de Botton tarafından gösterilmişti. Okurun kendi payını alarak kitabı kazançla bitirdiği okumalardır kitap-hayat ilişkisi. Bu tür okumalar genellikle birçok kesime hitap edebilmek ve dolayımlı olanı açarak anlaşılır hale getirmek amacıyla piyasada kendine yer bulur. Ancak Samuel Beckett’ın henüz 24 yaşındayken kaleme aldığı ve “bilimsel incelemenin, biçimsel gereğini savuşturmak” diye tanımlanan
Proust
Proust
adlı kitabını okuduysanız, Proust’un doğasında olan dolayımsızlığın okuruna kolay kolay geçmediğini, bir başka ifadeyle dolayımsız olmanın klişelerin ve edebi konvansiyonların eşelenmesi sonucu mutlak bir dolayımlılığın ortaya çıkacağını öğrenmiş bulunursunuz. Botton bu görüşü popüler kitabıyla tersyüz ederken Beckett’ın Proust’u ise sadece okuruna yazılmış gibidir. Beckett’in savruk, uzun ve birbiriyle bağlantısı olmayan cümleleri Proust öykünmesinin izlerini taşır, bunu bir adım ileri götürerek kendi üstdilini yarattığı bile söylenebilir. "Bu kitapta Marcel Proust'un efsanevi yaşam ve ölümüne değinme yok." cümlesini doğrular nitelikte olan teorik bir üstdil kullanılmıştır. Romana dair sayısız epizod örneklerinin paragraf hiç icat edilmemişçesine yapılan açılımları, hangi kitabın ele alındığını kanıtlar niteliktedir. “ (…) İnsanı taciz edecek ölçüde kılı kırk yaran, yapay ve neredeyse dürüstlükten uzak pasajlar da var. Onun hakkında tam ne düşüneceğimi bilemiyorum. Kendi biçiminin o kadar mutlak biçimde ustası ki, sık sık kölesi de oluyor. Bazı eğretilemeleri parlak bir infilak gibi bütün bir sayfayı aydınlatıyor. Bazılarıysa en katı çaresizliğin içinden üretilmiş gibi donuk, mat, aşınmış. Her türlü incelikli denge var burada, büyüleyici, titreşen bir denge... Ama hemen ardından durağanlaşma geliyor, tahtırevalli tam bir yatay çizgide duruyor, düetin ilk ve ikinci kısımları kendilerinden memnun bir tarzda birbirini sonsuzca yankılıyorlar.” (sf. 8) Sıradan bir metnin anlamı, anlatılan olaylarla sınırlı olacak şekildedir, düzdür. Olmuştur olmaktadır veya olacaktır. Beckett kitabın temel taşı diyebileceğimiz bir saptama yapar burada: “Proust alegoriye yanaşmamış, eşyanın ve deneyimin “anagojik” anlamıyla ilgilenmiştir.” Buna göre bir metnin tinsel boyutu 3 derecelidir; “Kavramı ilk olarak St. Thomas Aquinas, kutsal metinleri yorumlarken kullanır. Kutsal metinlerin çok katmanlı olduğu dolayısıyla onları anlamanın da aşamalı gerçekleşeceği üzerinden ilerleyen Aquinas, metinlerin düz anlamlarınının yanısıra tinsel anlamlarının da olduğunu ve bunun da üç aşamalı olduğunu söyler: ilki alegorik anlam, ikincisi ahlaki anlam, üçüncüsü ise anagojik anlamdır. Alegori neye inanılması gerektiğini, ahlak ne yapılması gerektiğini, anagoji ise söz konusu olgunun "hikmeti"ini, evrensel düzen içindeki yerini, varolmasıyla gerçekleştirmeye yöneldiğini ifade eder.” “Aquinas'dan 6.yy. önce yaşamış fakih Cafer Sadık ise Kuran'ın ibare, işaret, letayif ve hakayık olmak üzere dört ifade üzerine olduğunu söylemiştir, bunlardan ibare halk için, işaret aydınlar için, letayif evliya için hakayık'ın ise peygamberler için olduğunu belirtmiştir.” (ekşi) Proust’un göstergeleri tam da burada kilit rolü üstlenir, bu üç anlamı birbirinden ayırt etmenin yolu onları zamanla ilişkilendirmekten geçer. Geçmiş (alegorik) şimdi (ahlaki) ve gelecek (anagoji) Böylelikle bu ilişkilendirmeye bakarak kutsal metinlerdeki bilinen anlamların, yani tinsel boyutun Proust tarafından yeniden üretilerek katmanlaştırıldığını söylemek doğru olacaktır. #203876250 Anlatıcı,
Albertine Kayıp
Albertine Kayıp
‘ta “ben alışkanlıkların insanıyım” demişti. Kayıp Zamanın İzinde’deki Göstergelerin en uç boyutuna girebilecek bu cümle, Anlatıcının ruh halindeki mahpusluğun bir sonucu olsa gerekti. Çünkü içinde bulunduğumuz alışkanlıklar dizisi çevremizdeki kozanın dışına çıkmamızı mümkün kılmıyordu. Nuh nasıl gemisinde aylarca kalarak zihninde ağaç ve bitki görüntülerini -daha önce düşünmemişçesine- gerçek manada yoğunlaştırdıysa, insan da asıl realiteye ancak ve ancak bu duvarı yıkarak geçebilirdi. Evet, bu uykudan uyanışın yegane örneği Proust’un o meşhur kurabiyesi; mekanı zaman ile, özneyi an ile bütünleştirmekti. Bir eşleştirmedir aranılan şey, ortak bir öğe, geçmişi bugüne bağlayan uyarımlar. Alışkanlığı koparacak olan zihnin o bölgesini harete geçirmek, ‘Madlen’ ile Kayıp zamanı tersine çevirebilmektir. #203876332 İradi belleğin çarpıtılmış imgelerinden başka her şey yitip gider; Düşes de Guermantes, Gilberte, Anneanne, Albertine, Combray, Balbec ve Venedik. Geriye hiçbir şey kalmaz... Beckett’ın Proust’unu okuduktan sonra diğer okumalarımdaki zayıf paragraf halinin göze batmaya başladığını fark ettim; Hiçbir şey konuşmak ve yazmak istemeyen insanın tonla kelimeler sarf ettiği ama farkında olmaksızın aslında hiçbir şey söylemediği; bunun ayrımına varan okurun yine farkında olmaksızın yaptığı Proust idmanı, şişman, sonu gelmeyen satırları zorunlu olarak gereksindirmesi ve kopyasını başka kalemlerde araması... Evet, panzehir dediğimiz şey tam olarak budur!..
Proust
ProustSamuel Beckett · Metis Yayıncılık · 2012258 okunma
·
70 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.