Kitabın incelemesine başlamadan daha evvel bir yerde okuduğum kısa bir yazı ile başlamak isterim!
Din Nedir?
Din insanın beynine, aklına, düşüncelerine sorgulamalarına, gerçeklere kendi istek ve iradesi ile içten kaleler örmesidir.
Kendisi istemedikçe o kaleleri yıkamazsınız! O kalenin anahtarı kendisindedir ve sadece içeriden açılır.
O anahtar akıldır, okumaktır, düşünmektir, sorgulamaktır, araştırmaktır.
Ikinci bir husus ise 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas Madımak Otelindeki katliamda 33 Aydın ve Sanatçımız ile 4 otel çalışanı toplam 37 kişinin yakılarak katledilmesinden sonra Edebiyatımızın devi
Lütfi Kaleli'nin bir açıklaması belleğimde canlandı. Şöyle bir açıklama yamıştı
Lütfi Kaleli
YOBAZ FAŞİST'TEN TEHLİKELİDİR!
Bir kavga veya bir mücadele anında bir faşist ve bir yobaz ile karşılaşırsanız faşist'ten korkmayın faşist zoru görünce kaçar.
Yobaz ise ölsede Allah yolunda savaştığına, öldürülse de, Allah yolunda öleceğine inandığı yada inandırıldığı için ya sizi öldürene kadar, yada size kendini öldürtene kadar sizinle savaşır.
Çünkü onun inancına göre ölsede, öldürülse de her iki durumda da, cennet garantidir...
Kitap ayetlerle, hadislerle bir çok konuya detaylı değinmekte okura farklı bakış açısı ile bakmamıza ve ufkumuzu açmaya vesile olmaktadır.
Elbetteki din konusu ülkemizde çok hassas bir konu olmakla birlikte istismar edilmeye carpıtılmaya en müsait konu olma özelliğini sürdürmektedir,
Akıl gözlüğünü çıkarıp, iman gözlüğü ile olaylara bakan her birey her duyduğuna inanan her söylenini gerçek sanan akli sorgulamaktan uzaklaştığını günümüzde gözlemlemekteyiz.
Kitaptan bir kaç alıntı...
İki Yol İki yolu var:
- Bilim yolu.
- Bilim dışı yol.
Birincisinde gözlem var, deney var, değerlendirme var, nesnel gerçekler var, sorunları gerçeklerin yasalarına göre açıklama, çözümleme var, bir sağlam
sonuçtan, bilinmeyenden bir başka sağlam sonuca ulaşma var, bilinmeyenleri bilinen durumuna getirme var, dinamiklik var, değişmeler ve gelişmeler var, sürekli ilerlemeler var, kapısı hep ileriye doğru açık uygarlık var, insan var, insanların toplumlar yararına girişilmiş buluşları var, insanca düşünülüp konulan ve her zaman değiştirilebilen yasalar ve yönetimler var, açıklık var. Kısa söylenecekse, "din ve iman"la, "çıkara dayalı saptırma amaçlı yorumlar"la ırzına geçilmediği zaman güvenilirliği olan akıl var, bilim var.
İkincisindeyse, binlerce yıllık ilkellikler var, "din" var, inançlar var, düş var, büyü var ve olayları bunlara, bunlar kullanılarak oluşturulan kalıplara göre çözümleme, daha doğrusu çözümleyememe var, içinden çıkılmaz kurallar, karanlıklar var, karanlık kaynaklı yasalar var, Mahmut Esat Bozkurt'un Türk Medeni Kanunu'nun gerekçesinde belirttiği gibi durağanlık var, donukluk var, değiş mezlik var, gerilik var, karanlığa teslim olma var. Kısacası, insanı kendi dışındaki korku, umut ve türlü hastalıklar ürünü uydurma bir güce ya da güçlere bağlama var, görünmezler adına tutuklama, "hapsetme", çürütme, insanı mallaştırma, toplumları sürüleştirme, uyutma, uyuşturma ya da gözlerini döndürüp öz gürlüklere, özgür düşünceye, özgür insana, çağdaş uygarlık yolunun yolcularına, akla, bilime saldırtma var.
Bu yollardan hangisi seçilmeli?
S.159
Cumhuriyet'in kurucusu ulu önder, toplumu için bu yollardan hangisinin seçilmesi gerektiğini çok iyi biliyordu. Cumhuriyet'in kuruluşundan çok önceleri de seçimini yapmıştı. Birinci yolu seçmişti ve güçlü kişiliğiyle seçtirmişti.
Ulu önderin birinci yolu seçtiğine o denli kanıtlar var ki, saymakla bitmez.
Birinci yolu seçtiği için ilkelerini, devrimlerini art arda sıralayıp gerçekleştirmişti. "En gerçek yol gösterici BİLİM'dir" ünlü sözünü söylemiş olması bundan dı. Ve "devlet yönetimini, bu yönetimdeki politikasını, 'gökten' indiği sanılan kitaplara dayandırmadığını, bu kitaplardan 'esin' (ilham) almadığım, yaşamın ger çeklerinden güç ve esin aldığını" özenle belirtmiş olması da bu nedenleydi.
Ulu önder, "din"le "akıl ve bilim"i "bağdaştırma", bu yolla bir "sentez" (Türk İslam sentezi) yapma yoluna da gitmemişti. Bunun bir çıkmaz olduğunu biliyor du çünkü. Biliyordu ki, eğer "ırzına geçilmemiş"se, "akıl ve bilim"le hiçbir "din" bağdaşmaz. Bu, açık ve net olarak ortaya konmalıydı. Atatürk bunu yaptı.
İşte bu ulu önder, "ümmetlik"ten, "reâya (sürüler)" olmaktan çıkarıp, önüne çağdaş uygarlık yolunu açtığı, "ulus" olma bilincini vererek, sağlıklı kişilik ve kimlik kazandırdığı toplumun aydınlarına görevler yüklemişti: "Araştırmalar ya pılsın, akla, bilime dayalı olarak toplum aydınlatılsın." Yeteneği olanları bu yöne yöneltmişti. Rapordan çok iyi anlaşılıyor ki, Tahsin Mayatepek de, bu yolda Atatürk'ün güvenini kazananlardan ve bu yönde görev yüklenmiş olanlardandı.
Rapor açıklıkla ortaya koyuyor ki, "İslam"ın "benim" dedikleri bile kendisi nin değildir, "çok eskilere giden efsaneler"dir. Toplumların, bu arada Türk toplumunun çok eskiden yarattığı ve çağdaş ilkellerin yaşamlarında da tanık olunan, inanıldığı bilinen efsaneler... İşte bunlardır yüzyıllar boyu "Tanrı'dan gelme va hiylerin eseri" diye yutturulanlar. Ve kullanılarak kitleler, Türk toplumu üzerin de (Arap ağırlıklı) baskı aracı yapılanlar...
S.160
Bugün kendilerini "aydın" sanan kimilerinin tutumlarının tersine, "karanlıkla "ittifak" yerine, "karanlığa karşı ittifak" oluşturulmalıdır. S.268
Akıl ve bilim ölçüleri başkadır; din ölçüleri başkadır. Dindeki konular akıl ve bilim ölçülerine vurulduğunda işin içinden çıkılamaz. S.320