İsmine bakınca oldukça basit bir aşk hikayesi olduğunu düşünmüştüm ama bir kitabı yalnızca kapağı ile değil, adı ile de yargılamamak gerektiğini bir kere daha anladım. Alex Miller Tunus, Fransa ve Avustralya'yı içine alan bir hikaye kurgulamış. Başlarda sıkılacağımı düşündürdü ama öyle olmadı. Huriye ve Dom Pakos ile başlayan hikaye, Sabiha'nın gelişi ve John'un bu iki kadının hayatına girişi ile başka bir yöne gidiyor. Arka planda bir kafe ya da restoran olan kurgular her zaman hoşuma gitmiştir. Fransa'da, eşi öldükten sonra yardımcı olmak için geldiği halası Huriye'den kalan lokantayı işletiyor Sabiha. Ait olduğu toprakları içinde getiriyor, her nasılsa özlem duymuyor köklerine. Sadece babasını yeniden görmek istiyor ama çocuğu ile beraber. Çocuğu olacağına candan inanıyor ve tesadüfen kafeye gelip onlara bir soru soran genç gezgin John ile ilk buluşmasında çocuğunun izlerini vücudunda hissetmeye başlıyor. Buradan sonrası spoiler olacağı için yazmak istemiyorum. Anlatıcı karakter Ken'in de hikayesi var kitapta. Sırf bunun için bile okuduğuma memnunum zira iç içe geçen ve bu geçmiş-şimdiki zaman bağlantılı hikayelerin birlikte anlatılmasını severim. Uzun sözün kısası; Alex Miller ve Aşk Şarkısı ile tanıştığıma çok memnunum.

Aşk şarkısıAlex Miller · Pegasus · 2011106 okunma

·

61 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.