Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

224 syf.
10/10 puan verdi
·
25 saatte okudu
Biraz uzun bir inceleme olacaktır belki fakat her öyküyü ele almaya değer, bir cümle bile olsa bahsedilmeyi hak ediyor olarak görüyorum. Neredeyse hepsinde yer alan ters köşe sonlar her seferinde o kadar çarpıcıydı ki, 'evet biliyorum, ters köşe olacaktır kesin.' demek bile o etkiyi bir nebze olsun azaltmaya yetmiyor. Aynalar ve merceklerle aklını yitirip cehennemin kapılarını aralayan bir adam, bir sandığın içerisinde mahsur kalan hasta bir ihtiyarın korku ve öfke dolu son dakikaları, yaptığı koltuk içine gizlenerek koltuğa oturanlarla ürkütücü derecede aşk yaşayan saplantılı bir mobilyacı, aşkı yüzünden bir resmin içine hapsolan bir genç, can sıkıntısından kurtulmak için 100 farklı cinayet yöntemi gerçekleştiren bir adam ve o garip psikolojik test...sadece birkaç sayfa olan bu öyküler aklından günlerce ayrılmaz insanın. Bundan sonrasında spoiler alabileceğinizi uyarayım. En beğendiğim öykülerden başlamak istiyorum. Öncelikle, kırmızı oda. Herkeste böyle bir etki yaratır mı bilmem fakat benim oturup söyle bir düşünmeme sebep oldu bu öykü. Yaptığımız en küçük hareketlerden doğan büyük sorumluluklar. Belki yanlış bir yol tarifi, belki yardım amaçlı bir seslenme veya sadece bir eğlence. 'Yapma' diyerek yardım ettiğimiz inatçı bir kişiliğin katili olmak ve de...Ne yalan söyleyeyim, daha önce hiç böyle bir düşünce aklımda yer edinmemişti. Şimdi ise düşünüyorum; sadece yolda yürürken ayağımla iteklediğim bir taş kazaya yol açarsa, ben katil olmuş olmuyor muyum? Veya yoldaki bir teyzeye araba hakkında 'dikkat' diye seslendiğimde? Bu onun dikkatini bana çeker ve tabii arabadan kaçamaz. Bu tür basit yöntemlerle cinayet işleyemez miyim? Ve ben sadece oradan geçen masum bir insanım, yasalar beni takip edemez. Bu biraz olsun korkutucu bir düşünce. İşte hikaye anlatıcımız da aynen bu şekilde 99 kişi öldürdüğünden bahsetmekte. Hikayenin geri kalanı okuyucular için olsun. İnsan koltuk, okurken yatağımın altını ve bazamın iç kısmını yokladığım bir öykü oldu açıkçası. Kimin aklına gelirdi ki, sefil bir hayattan kaçmak için insanların dünyasına uzak fakat bir o kadar içinde olan koltukla beraber yaşamak, onun içini mesken tutmak? Demek ki birilerinin aklına gelebiliyormuş. Koltuk içindeki yaşantısını anlatan birinin mektubu ünlü bir yazarın eline geçiyor bu öyküde. Ne var ki bahsedilen koltuk, kocasının açık arttırma ile aldığı ve şuan kendisinin de üzerine oturduğu gri deri kaplı koltuktur. Sonradan eline geçen bir mektupta bunun bir öykü olduğu ve yazar tarafından eleştiri almak için gönderildiği yazsa da, pek inandırıcı değil sanki. Yaşlı ve hasta bir adam, bir oğul ve iffetsiz bir kadın. Daha güzel bir birleşme olamazdı, değil mi? Açıkçası bunu nasıl anlatacağım konusunda bir fikrim yok. Beni etkileyen tek kısmının, çocuklarla saklambaç oynarken sandıkta kilitli kalan adamın o acı verici son dakikaları oldu diyebilirim. Kadının onu görüp çıkarmak için kilidi açması ve sonra pişman olarak onu orada ölüme terk etmesi...daha kötü bir ölüm olamazdı sanırım. Sandık incelendiğinde ise kapakta tırnaklarla kazınmış 'O-Sei' yazısı herkesin karısına aşık olarak ölen bir adam olarak görmesine yol açmıştır onun. Fakat ne olduğunu bilen tek canlı karısı, O-Sei'dir. Mars kanalları, bir rüya içinde geçtiğinden ondan çok bahsedemeyeceğim. Fakat demeliyim ki, Cerrah kitabını okurkenki vahşet görüntüleri bu kısacık öyküde onun kadar baskındı. Kumaş resimle birlikte yolculuk eden adamın enteresan öyküsüne geldik işte. Açıkçası birinin aşkından ölebilecek biri olduğuma inanmamakla birlikte böylesine bir tutkuya kapılmak bana çok absürt gelmişti ilk öyküyü bitirdiğim zaman. Ne var ki böylesine bir tutkunun ve sadakatin, kişinin kendisinden daha aşık olunası olduğunu anlıyorum. Belki de mesele budur. Yine de resimdeki bir kadına aşık olmak ve bit pazarından alınmış bir teleskop ile bir resim kadar küçülüp, o resmin içinde o kadınla yan yana olmak...çok komik ve bir o kadar da etkileyici sanırım. Parmaklar öyküsü, gece arkadaşlarla olan buluşmalarda anlatmak için mükemmel bir başlangıç öyküsü bana kalırsa. Zaten kısa olduğu için anlatacak pek bir şeye de sahip değil. Yüzük! Dört sayfadan oluşan bir hikaye ancak böylesi etkileyici olabilirdi. Şahsen zeki insanlar ilgimi çeker ve hatta insanlardan çok onların kıvrak zekasına aşık olurum diyebilirim kendim için. Bu da etkilenmemdeki büyük etkenlerden biridir. Zekice bir hamle yaptığınızı düşünürken sizin kadar zeki olan birisi yenmenize fırsat vermiyor. Ve düşünülebileceği düşünerek etkili bir hamle yapıyor. İşte bu hikaye tam olarak böyle. Parası olan yaşlı bir kadın ve onun evinde kalan öğrenci arkadaşınız...Para için ne kadar kolay bir yol gibi görünüyor, değil mi? Ne var ki o kadar kolay değil fakat zekası tilkilere taş çıkaracak Fukiya, cinayet ve hırsızlık için mükemmel bir yol buluyor. O dersine çalışan ve göz önüne çıkan bir katil. Böylesi hepsinden de tehlikelidir. Neyse ki Fukiya'nın dersine iyi çalıştığını fark eden Akeçi, onu ortaya çıkarmayı başarıyor. Tanrım, bu dedektif resmen bir harika!! İki sakat hikayesinde bir gazi ve uyurgezer bir ihtiyarın karşılaşmasını görüyoruz. Uyurgezer adam öyküsünü anlattığında ise gazi, beklenmedik bir çıkarımda bulunuyor. İşte o zaman işler bir korkutucu bir hal alıyor ve 'kusursuz bir cinayet' örneği karşımıza çıkıyor. Zehirli ot; fakir ve çok çocuklu kesimin düşük yaptıran bir otu keşfetmesi; Monogram ise aşk hikayesi sandığımız bir hikaye üzerine kurulu. Açıkçası bu ikisi beni çok etkilemedikleri için sadece bu kadarla yetinmeyi uygun gördüm. Uzun lafın kısası, okuyun okutturun.
Aynalar Cehennemi ve Diğer Öyküler
Aynalar Cehennemi ve Diğer Öyküler
Edogawa Rampo
Edogawa Rampo
Aynalar Cehennemi ve Diğer Öyküler
Aynalar Cehennemi ve Diğer ÖykülerEdogawa Rampo · İthaki Yayınları · 20221,215 okunma
·
173 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.