Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

380 syf.
·
Puan vermedi
Çürümüşlüğün Romanı!
“Demek iki gün hastalanınca yerine adam alıvermişlerdi? İyi ama keyfinden mi hastalanmıştı? Allah'ın bir derdi, illeti.” (Sf. 84) Orta Anadolu’nun Ç. Köyünden üç arkadaş, Köse Hasan, İflahsızın Yusuf ve Pehlivan Ali çalışmak için düşer şehir yollarına. Bizde onlarla soluğu Çukurova’nın bereketli topraklarında alırız. Alırız almasına ya, kâh pamuğun kuru kabuğuyla tohumundan ayrıldığı Çırçırlara düşer Köse Hasan ile üşür hatta donarız kâh Pehlivan Ali ile patoza çıkar toz talaş içinde sıcakla kaşınır dururuz. Bitleri, pisliği, kurtlu sert ekmeği, sömürüsü… Yıkanmaya su yok! Yağsız kötü pilava kaşık sallar ırgatlar açlıkla. Bir de üstüne kırk beş kişilik patozda otuz kişi, günde yirmi saat çalışırlar. Irgatbaşı da eksik olan on beş kişinin haftalığını cebine indirir. Ortada alın teri, emek vardır da karşılığını almak yoktur. Tolstoy’un deyimiyle “ekmeğin pahalı emeğin ucuz” olduğu zamanlardır belki de. Tıpkı günümüzdeki gibi! Irgatbaşısı, ağası hepsi birbirinden beter, acıma nedir bilmeyen, paragöz, çıkarcı, ciğeri beş para etmez adamlar. Adam dediysek lafın gelişi yani. Maksat ağzımızı bozmayalım. Rüzgâr bu üç arkadaşı nereye savurursa savursun her gittikleri yerde aynı sömürü, aynı yozlaşma vardır. Dert hep aynı derttir. Her yerde ahlaksızlık diz boyudur ki kendileri de öyle çok erdemli insanlar değillerdir hani! “Şehir dediğin bir para tuzağıymış. Bir yerden kurtuluyoruz, bir yere düşüyoruz…” (Sf. 106) Ahlaksızlığın yuva yaptığı, pislikten geçilmeyen, sömürünün kol gezdiği, çerez yer gibi hak yenilen, kokuşmuş bir ortam anlayacağınız. Roman 1954 yılında yayınlanmıştır lakin saydıklarımın size çok tanıdık geldiğine eminim. Aradan geçen onca yıla rağmen insanlar aynı insanlar, sömürü aynı sömürü! Tabi artık daha modern! İnsanlar hala az paraya çok çalıştırılıyor. Mesai diye bir şey var mesela, ücretini alabilene ne mutlu! Ve o dönem sinsi bir yılan gibi insanların arasında süzülen ahlaksızlık, günümüzde de aynı şekilde insanları zehirlemeye devam ediyor! İlerleme dediğimiz şey şekil değiştirmekten ibaret kaldı. Kabuk değişti ama sistem aynı sistem! Açıkçası eseri okurken erdemli birilerini aradı gözüm. Yiğit, ahlaklı, tertemiz kalpleriyle pırıl pırıl insanlar neredeydi? Vefalı, fedakâr, güzel yürekli insanlar? İnce düşünceli, kibar insanlar? Aradım aramasına ya, bulamadım! Bencillik almış başını yürümüş ne vefa kalmış ne dostluk! Köse Hasan’ın dediği gibi “Anca beraber kanca beraberdi sözde. Hani? Neredeydi?” Kokuşmuşluk, yozlaşma, paragöz insanlar… Hele o Topal Köse yok mu Topal Köse! Kanlı canlı bir çıksa da karşımıza yüzüne tükürsek! Sadece o mu? Ağalar, ırgatbaşılar… hepsi! Bir de dökülen gözyaşları var! Hepsi o kadar değersiz ve o kadar manadan uzaktı ki ne yüreğime ulaşabildi ne de gözlerimde parlayan bir damla olabildiler! Aksine hiç hakları yokken ağlayışlarına kızdım! Yalnızca Köse Hasan’ın hasta yatağında yatarken ki o halleri, o çaresizliği işledi içime. Yüreğim burkuldu! Sonuç olarak sade, akıcı, doğal bir üslupla yazılmış bu eseri severek okuyamadım! Zaten daha çok her ne kadar bu kelimeyi kullanmak istemesem de “söverek” okunacak bir eser. Ne demişler? Gerçekler acıdır! Okurken biraz yüzümüzü buruşturup biraz kızar, biraz acırız, belki ahlanır oflanırız, her yanı saran sömürülere dertleniriz, lakin sevemeyiz! Ah be Orhan Kemal! Anladım, gerçekçi bir yazarsın da bu kadar gerçekte biraz fazla değil mi? Araya bir iki güzel insan da sıkıştırsaydın ne olurdu sanki? Okurken buram buram çürümüşlük kokusu geliyor insanın burnuna! Yazık! Çok yazık! Orhan Kemal’in hayatın gerçeklerini tüm çıplaklığıyla gözlerimizin önüne sererek huzurumuzu kaçıran bu eserini siz de okumalısınız! Unutmayın ki; gerçeklerden kaçılmaz! Kaçılmamalı da zaten! Gerçek gibisi var mı? Eserden inciler: “Çukurova’nın bereketli topraklarından binler, on binlerce insanın çabası, alın teri, emeğiyle elde edilen ‘beyaz altın!’” (Sf. 63) “Anca beraber kanca beraberdi sözde. Hani? Neredeydi? Demek düşmeye görmeyeydi insan...” (Sf. 85) “Parayla imanın kimde olduğunu Allah'tan başka kim bilebilir?” (Sf. 146) “Olma kula kul, öpme el ayak, kirlenmesin ağzın. Ya ver canını insan için ya da etme kalabalık dünyamıza!” (Sf. 161) “Bir piyanosu olsun isterdi her şeyden önce. Bir piyanosu olsa, yıllardır içine is gibi sinen can sıkıntısından sıyrılıp çıkacağını sanırdı.” (Sf. 353) “Kitap okumalı, gürül gürül. Okuma yazma gibi var mı?” (Sf. 370)
Bereketli Topraklar Üzerinde
Bereketli Topraklar ÜzerindeOrhan Kemal · Everest Yayınları · 20205,8bin okunma
··
517 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.