"Gelmiş geçmiş en iyi günlerdi, gelmiş geçmiş en kötü günlerdi;hem bilgelik çağıydı hem ahmaklık;hem inancın devriydi hem şüpheciliğin;hem Aydınlık hem Karanlık bir mevsimdi;umudun baharı,umutsuzluğun kışıydı;hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu."
Fransız Devrimini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor 
İki Şehrin Hikâyesi .
Zenginliğin, refahın, gelişmişliğin ve çağdaşlığın şehri Londra.
Açlığın, yoksulluğun, sefaletin, cahilliğin, acının ve savaşın şehri Paris.
Bu kanlı vahşetin gölgesinde kalmış, iki şehrin arasında sıkışmış güçlü bir aşkı sunuyor bizlere 
Charles Dickens
Bastille Hapishanesi'nde 18yıl suçsuz yere yatıp çıkan Doktor Manette'le ile kızının kavuşmasıyla başlıyor bu harika hikaye. Bastille olaylarının patlak vermesiyle başlayan Fransız Devrimi'nin çevresinde biçimleniyor olayların bütünü.
Ve bu olaylar içinde kusursuz bir aşk hikayesi Lucy ve Charles... Kitabı okumaya başladığım andan itibaren bende çok güçlü bir etki bırakacağını bildiğim, "... mutluluğunuzun bozulmaması için canını verebilecek bir adam var" cümlesiyle hafızama kazınan Sydney Carton...(seni hiç unutmayacağım)
Çaresizlik ve yokluğun insan üzerindeki etkisinden, öfke ve intikam duygusunun canavarlaştırdığı toplumdan, sevginin ve aşkın muhteşem gücüne tanıklık edeceğiniz, çevirdiğiniz her sayfada sizleri kendine hayran bırakan bir kitap okuyacaksınız.
Okurlarına keyifli okumalar dilerim.
·
35 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.