Hanefî olan Osmanlı geleneğinde, birçok İslâm devletlerinden farklı olarak kadı yalnız şeriat hukukunu değil, kanun hukukunu da uygulayan bir yargıç olmakla birlikte, kadının yargısına geniş bir alan bırakılıyordu. Şeriat ve kanunu birleştiren bir sistemin düzenli gidişinde iyi işleyen böyle bir adalet sistemi, o sistemde hem siyasal hem dinsel bozuluş başlayınca zulüm, adaletsizlik, rüşvet, yetkiyi kötüye kullanmak gibi korkunç sonuçlara yol açar. Tanzimatın karşılaştığı en büyük sorun bu duruma çözüm bulmaktı.