Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

64 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Amok Koşucusu ve Stefan Zweig/ Spoiler..içerir
ZWEİG VE AMOK KOŞUCUSU “Eğer insan bir başkasını zor durumda görürse elbette ona yardım etme mecburiyeti ortaya çıkardı.”(s.10) Eserin belki de en önemli noktası bu cümleydi. Birine yardım etme mecburiyeti… Bu mecburiyet ne kadar ileriye götürür, insanın durması gereken yer neresidir? Yaptığımız iyilikleri bir görev düsturu ile mi yapıyoruz, yoksa iyi olduğumuz için mi?  “Belki benim deli olduğumu düşüneceksiniz ya da sarhoş. Hayır değilim, henüz değilim. Sadece söylediğiniz o sözcük beni tuhaf bir şekilde etkiledi… tuhaf çünkü beni rahatsız eden şey tam da bu, yani insanın görevi olup olmaması… görevi…” (s.10) Eser bu bölümden sonra doktorun hikâyesini anlatması ile devam eder. Doktorluk yaparken yaşadığı zorlukları, gördüğü vakaları, görev olup olmadığından emin olamadığı vakaları düşünür. İnsanın sadece diğerine karşı görevi olmadığını, kendine karşı da, çevresine, devletine, mesleğine, bilime karşı da görevleri vardır. Nereye kadar yardım edilir ki? İnsan durması gerektiği noktada durmayınca ne olur? Doktor’un hikâyesine bakıldığında bu sorulara belki de sorudan ziyade sorgulamalarını okuruz.  “İşte siz, yabancı bir insan, ben de size yabancıyım ve ben sizden beni burada gördüğünüz konusunda suskun kalmanızı rica ediyorum. Tamam, siz de suskun kalıyorsunuz, bu görevi yerine getiriyorsunuz. Sizden benimle konuşmanızı rica ediyorum, çünkü kendi suskunluğumda boğulmak üzereyim. Beni dinlemeye hazırsınız…tamam…Ama bu çok kolay ki… Peki ya sizden beni tutup küpeşteden denize atmanızı rica etsem...” ( s.11) İşte bu noktada iyilik ve görev tanımı sorgulanmaya başlar. Bir insanı yardıma ihtiyacı var diye dinleyebiliriz, onun ricasını yerine getirebiliriz peki ya o insan sizden kendisini denize atmanızı isterse? O zaman iyilik biter. Bir yerde bitecek bir an bulur. İyilik dediğimiz olgu “kişinin kendi yaşamıyla, kendi sorumluluklarıyla karşı karşıya kaldığında” bir yerde biter. Doktor yaşadıklarının etkisiyle bir buhrana sürüklenir. Hayatı sorgulamaya başlar. Mesleğini sorgular: “Doktorların görevi bitemez mi” diyerek illa bir kurtarıcı mı olmak gerektiğini sorar hem kendine hem de anlatıcıya. Almanya’da tıp okumuş başarılı bir bireyin, bir anda hayatı altüst olur. Dominant ve küstah bir kadın için hastanenin para kasasına el uzatır. Olay oraya çıkınca amcası üstünü örtse de mesleği elinden alınır. Parasız ve itibarsızlaşır. Hem çevresinin dedikodusundan hem de para kazanması gerektiğinden Hollanda hükümetinin sömürge ülkelerde çalıştırılmak üzere doktor arayışı ve yüklü para verdiklerini duyması üzerine gitmeye karar verir. Aldığı avansın yarısını amcasına yarısını da limanda bir kadına kaptırır. “Parasız, saatsiz, hayalsiz bir şekilde Avrupa’dan ayrılır.” Sadece birkaç melezin, sıkıcı birkaç memurun; uçsuz bucaksız ormanların, tarlaların, bataklıkların olduğu kırsal bir istasyonda göreve başlar. Buraya en yakın gemi için iki gün yol alması gerekiyordur. Başlangıçta duruma katlanmak için sürekli çalışır fakat zamanla burası onu boğmaya başlar, kendini içkiye ve hayallere verir. Emekliliğine iki yıl vardır. O vakte kadar yatıp sessizce beklemeye koyulur. İşte bu tek düze yaşamı bir “beyaz kadının” gelmesi ile son bulur. Net, dimdik, gözlerini kırpmadan bakan bu beyaz kadın doktordan, bulantılara neden olan, o şeyi almasını, bunun için tıbbi bir neden bulmasını ister. Yasal olmayan bu durumu reddeden doktor, “kadının şeytani otoritesi” karşısında hayranlıkla titrer. Kabul etmeyerek aslında onun otoritesini yıkmak ister: “Sakın acele etme! Zorluklar çıkar! Onu yalvarmaya zorla! Diyen bir arzu vardı içimde” İşte onu yakan da bu arzu olur.  “Ama bu kadın- bunu size anlatabilir miyim bilmiyorum- beni çileden çıkarıyordu, gezinir gibi içeri girdiği andan itibaren beni tahrik ediyordu, kibri yüzünden beni direnmeye itti, her şeyi tahrik ediyordu – nasıl söylesem-…bütün bastırılmış şeyleri, bütün gizlenmiş şeyleri, açığa çıkarıyor, içimdeki bütün kötülüğü ona karşı ayaklandırıyordu. Bir hanımefendiyi oynaması, ortada bir ölüm kalım sorunu varken son derece soğukkanlı bir ticaret organize etmiş olması beni çıldırtıyordu.” Burada kadına duyduğu tahrik edici hissi daha önce işinden olmasına yol açan kadında da duyumsamıştı. Güçlü, otoriter, boyun eğmeyen kadınlar onun üzerinde kolayca etki edebiliyordu. Kendi bastırdığı tüm gizli istekleri o kadınlar üzerinde deneyerek kendini tatmin etmek ister.  Cinsellik veya şehvet değil “sadece bir kibrin efendisi olma hırsıydı.” bu. Kadını reddettikten sonra pişman olan doktor hızla peşinden gider, ona yetişip yardım etmek, istemediği durumdan onu kurtarmak ister. İleriye doğru durmaksızın koşar. Amok onu ifade eden bir kelime halini alır. “Amok mu?... Sanırım hatırlıyorum… Malezyalılarda görülen bir tür sarhoşluk… Bu sarhoşluktan daha fazla bir şey… bu delilik, bir tür insan kudurması… ölümcül, anlamsız bir saplantının krize dönüşmesi hali, bunu başka hiçbir alkol zehirlenmesiyle kıyaslayamazsınız... orada kaldığım süre içinde bizzat ben de birkaç vakayı inceleme fırsatı buldum- söz konusu başkalarının derdi olunca nasıl da hep daha zeki ve daha nesnel oluruz- ama kaynağının korkunç gizemini ortaya çıkarmayı başaramadım.” Amok zehirlenmesi öyle basit bir delilik hali değildir. Kendi kendini yok oluşa götüren bir zehirdir. Bu duruma yakalananların kurtulma ihtimali düşüktür. Zweig, amok’un iklimle alakalı olduğunu ifade eder. “Ani bir patlama noktasına gelinceye kadar sinirler üzerinde bir fırtına gibi baskı yaratan o boğucu, yoğun atmosfetle..” İyiliksever bir insan da sakince otururken birden hançerini kaparak koşmaya başlayabilir. Önüne ne çıkarsa hançeri ile vurup devirebilecek bir güçle birlikte hep ileri doğru koşar koşar… “Bir cinayet işleyebilirdim, bir suç işleyebilirdim ona yardım edebilmek için…” Doktor insan hayatını kurtaran, tedavi eden, sağlıklı bir gelişim göstermesini sağlayan kişi iken amok, bu değerlerini, görevlerini yok saydıran bir etkiyle onu zehirler.  Amok Koşucusu, Zweig’ın psikolojik betimlemeleri, iyilik ve yardım kavramlarının sorgulanması, vicdanın sesi gibi kavramların üzerinde durduğu kısa öyküsüdür. Bir gurur, itaat ettirme isteği üzerine yardım isteyen birine el uzatmayan doktorun, verdiği kararın pişmanlığı ile nasıl kendi sonuna gittiğini anlatan bir novella. Yardım etmek bir görev midir? Görev bizi ne kadar ileri götürür? İşte Zweig, bu sorulara doktor üzerinden cevap arar. Yardım etmek için koşmaya başlayan doktorun, bir amok’a dönüşmesi, kadına verdiği söz için kendi canını hiçe sayıp denize atlayışı öykünün sonu olur. “Bir Amok koşucusuysanız uzun süre cezasız kalamazsınız, eninde sonunda sizi yere sererler…”
Amok Koşucusu
Amok KoşucusuStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021111,6bin okunma
·
83 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.