Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

224 syf.
8/10 puan verdi
O Bıçağı Elimize Almamak
Kimi zaman yazıyorum edebiyat eğretilemedir diye, bilhassa kendini tahkiyeye fazla kaptırıp kupkuru bir anlatım ortaya koyan eserlerle karşılaştığımda. Bu yazıda ise bu ifadeyi tekrar etmemin nedeni tam tersi: Güray Süngü’nün 2022 sonunda çıkan romanı eğretilemenin anlatıyı ne denli yükseltebileceğine dair bir ders niteliğinde. Büyük Irmaklardan Bile’ye yüzeysel olarak baktığınızda birbiriyle iç içe ilerleyen üç hikâyeyi de kuru bulmanız mümkün. Ancak romandaki birkaç temel metafor ve sembolün kudreti, bu üç hikâyeye benzersiz bir derinlik katıyor. Romanın esas başarısı bu değil; esas başarı kullanılan bu sembollerin anlatının geçtiği dünyayla kusursuz uyumu. Bu tip güçlü sembollere yaslanan romanlarda sembollerin romanı yutup sindirdiğine ve ortada bir şey bırakmadığına rastlamak mümkün (
Atilla'nın Atını Çalan Çocuk
Atilla'nın Atını Çalan Çocuk
mesela). Bu romanda ise böyle bir şey yok. Politik bir roman olması hasebiyle, güçlü sembollerinin de etkisiyle, son tahlilde sığ veya oldukça didaktik bir roman da olabilirdi Büyük Irmaklardan Bile. Ama inanır mısınız, bunlar da -neredeyse- olmamış. Roman farklı zamanlarda ve farklı hızlarda akan üç hikâye üzerinden ilerliyor. Romanın hacimce en fazla yer kaplayan hikâyesini Yamuk isimli bir karakter anlatıyor. Yamuk, kafası yamuk olduğu için Yamuk diye çağrılan bir karakter. Kardeş gibi bildiği Korkor ile bir dükkânda ot satarak geçiniyorlar. Bir de Ana var, Yamuk’un annesi olmasa da bilge ve ağırbaşlı tabiatıyla Yamuk’a da annelik yapıyor. Olaylar küçük, mutlu bir kasabada başlıyor (Yoksa şehir mi demeli, yoksa ülke mi… Valisi var; ama anlatı bir kasaba izlenimi veriyor.). Yamuk, Güray Süngü’nün diğer romanlarından aşina olduğumuz bir gevezelikle bize etrafı tanıtıyor. Jar Bey, Kıral, Zahir, güvercin kız derken oldukça bol karakterli bir roman dünyası inşa ediliyor. Her ne kadar Yamuk’un çok konuşması bir eksi olarak görülebilecek olsa da, dünya inşasına vesile olduğu için Yamuk’un anlatısının dallanıp budaklanmasından rahatsız olmadım. Bu inşa önemli ve gerekli; zira karakter isimlerinin acayipliği olsun, ığranmak gibi günlük hayatta pek duymadığımız kelimeler olsun, yazar bize uzak bir dünyanın hikâyesini anlattığını vurgulamak istemiş ve bunun için dizilecek çok sayıda tuğla var. Bu uzakların hikâyesi Zahir vesilesiyle bir anda yanı başımıza yaklaşıveriyor. İsmiyle, savaştaki bir ülkeden gelip sığınmış olmasıyla yazarın neyi işaret ettiği oldukça açık. Zahir’in gelişiyle beraber günümüzde şahit olabileceğimiz türden sahneler de romana girmeye başlıyor. Jar Bey’in Zahir’e bardak çalacaktı diye iftira atması gibi. Zahir’den sonra gelmeye devam eden göçmenlerle beraber kasaba halkı bir yandan onlara kucak açmaya çabalarken, bir yandan da etraftan rahatsızlık sesleri yükselmeye başlıyor. Sonra bir gün Zahir’in cesedi bulunuyor; aslında köyden biri öldürmüş, ama bu örtbas ediliyor. Katili cesedi bulan kişi diye ilan ediyorlar hatta, herkes takdir ediyor. Sanırım bu olay romandaki kan dondurucu olayların ilki diyebiliriz, sonuncusu da olmayacak. Bu kan dondurucu olayla beraber roman dehşet dozajını gıdım gıdım artırıyor. Bu açıdan roman
Sineklerin Tanrısı
Sineklerin Tanrısı
'nı anımsatıyor. Yüksek Ülke denen bir ülkeden temsilciler geliyor ve işler iyice sarpa sarmaya başlıyor. Pek saklama gereği yok elbette; Batılı ülkeleri temsil eden bu Yüksek Ülke temsilcilerinin, size yardım edeceğiz diyerek topluma fitne tohumlarını ekmekteki maharetleri eşsiz. Üstelik bunu sahiden de tohumla yapıyorlar. Önce herkesi “bilimsel” bir taramadan geçirerek utU ve Utu olarak ikiye ayırıyorlar. Daha sonra da bu iki kesime hiçbir sebep olmamasına karşın farklı muamelede bulunuyorlar: Bir tarafa verdikleri tohumlar inanılmaz güzellikte bir çiçek açarken, öbür tarafın tohumu çirkince bir ottan ibaret oluyor. Yamuk’un gevezeliği bu noktalarda daha kıymetli hâle geliyor. Yamuk’un kendi çirkin otunu bir yandan umursamayışını; ama zaman içinde Korkor’un güzelim çiçeğini kıskanışını net bir şekilde takip edebiliyoruz. Yakılan fitne ateşine farklı farklı kıvılcımlar ekleniyor. Kimi göçmenlerle ilgiliyken, kimi tamamen Yüksek Ülke’den kaynaklı. Romandaki münferit olayların yakın geçmişimizden olaylarla bire bir eşlenmesini edebiyat araştırmacılarına bırakabiliriz; biz sadece bu uzak diyarlar hikâyesinin günümüz Türkiye’sinin, bilhassa da mültecilerle vermekte olduğumuz imtihanın, gerçekçi bir izdüşümü olduğunu söyleyelim. Eğer gerçekçi bir izdüşüm olmasaydı da gerçekçi bir fotoğraf olsaydı karşımızdaki, edebî değerden ödün verildiğini söyleyebilirdik; ama bu hâliyle yazarın büyük oranda bu tuzağa düşmeden, didaktizm veya taraftarlık sığlığından uzak bir metin kotardığını görüyoruz. Hikâyesini uzak bir diyarda kurmasının sebebi de bu noktada açığa çıkıyor. Eğer hikâye Türkiye’de geçseydi, Zahir Suriyeli olsaydı; mevcut konuya dair bakış açımız roman gerçekliğinde de kendini muhafaza edecek ve roman bize konuyu yeni bir bakışla değerlendirmede veya empati kurmada bir alan açamayacaktı. Hâl böyle olunca da, romandaki hâkim bakış açısına sahip insanların paklayacağı propagandist bir metinden bahsediyor olacaktık. Romanın mevcut hâlinde dahi bu görüşü savunanlar olacaktır belki; ama ben yazarın bunu büyük ölçüde aştığını düşünüyorum. Romanın ana hikâyesi hakkında epey konuştuk, bu kısımda artık öbür iki hikâyeden bahsedebiliriz. Hacim olarak ikinci büyük hikâyemizde Yamuk’un anne-babasının hikâyesiyle beraber ana hikâyede yer alan kasaba ahalisinin Yamuk’un anne-babasıyla olan ilişkilerini de öğreniyoruz. Bu vesileyle bu iki hikâye birbirine çeşitli temaslarda bulunuyorlar ve birbirlerini derinleştiriyorlar. Yine de bu ikinci hikâyenin esas hikâye kadar ilgi çekici olduğunu söyleyemeyeceğim. Parçalı ve kapalı anlatımı, romandaki kalabalık kadroyu da göz önüne alınca belli bir merak unsuru uyandırsa da, yine de ana hikâyenin yanında sönük kalmış bir anlatıyla karşı karşıyayız. Üçüncü hikâye ise çok daha küçük ve sembolik bir tabiata sahip. Habil ile Kabil hikâyesinin çeşitlemeleri olarak tanımlayabileceğimiz bu üçüncü hikâye çarpıcı bir sona sahip. Bu iki yan hikâyenin ana hikâyeye temel katkısı, dünyadaki tüm hikâyeleri bir tür “kardeş kavgası”na indirgemesi. Tıpkı kullanılan semboller gibi, bu indirgeme de oldukça isabetli ve yazarın sade ve kuvvetli bir mesaj vermesine vesile oluyor. Tüm bu güzelliklere karşın romanın okurun ağzında ekşi bir tat bırakan bir yönü var maalesef. O da sonu. Yukarıda bahsettiğim üzere yazar dünya kurmada, mesajını iletmede, sembollerde ve gerilimi kademe kademe artırmada oldukça başarılı; ama nasıl ki sahnede görünen tüfek patlamayınca bir şeyler eksik kalıyor, bu romanda da öyle olmuş. Roman roman değil de bir hikâye olsaydı yazılan son daha kabul edilebilir olurdu; ama bu denli güzelce işlenmiş bir romana bu son oldukça hafif kalmış. Yazarın romanın sonuna doğru okuru tüfeğin patlamasına hazırlaması ve bundan kaçınması durumu daha da göze batırıyor. Tüfek patladı diyebiliriz belki; ama ben gerilim artışının veya kardeş kavgasının döngüselliği veya sonsuzluğuna dair bir son kurgusunu romana daha çok yakıştırırdım. Büyük Irmaklardan Bile, çıkış zamanı itibarıyla dahi oldukça özel bir roman. 2023 seçimleri ikinci tura kaldıktan sonra siyasetçilerin Suriyeliler üzerine verdikleri demeçlere baktığınızda, eğer romanı benim gibi tam da bu süreçten önce okumuşsanız, romanda olanlar ve günümüzde olanlar aklınızda dönüp durmuştur. Sırf bu bile romanın ne kadar özel olduğunu anlatmaya yeterli. Elbet günümüz olaylarına paralellikleri olan her bir roman şu anda kıymetli addedilebilir; ama bu roman hikâyesini günümüz paradigmasına sıkıştırmadan, evrensel bir kardeş kavgası tezi üzerinden sunduğu için, inanıyorum ki yıllar sonra dahi okunabilecek ve hatta geleceğin okurunu günümüzün kardeş kavgalarını öğrenmeye sevk edebilecek. Sonra belki o geleceğin okuru kendi kardeş kavgasına bakıp buna bir dur diyecek. O dur dese de, herkes demedikçe, bu kavgalar sürüp gidecek. Olsun, biz evvela kendi tavrımızdan, o bıçağı elimize almamaktan sorumluyuz.
Büyük Irmaklardan Bile
Büyük Irmaklardan BileGüray Süngü · Ketebe Yayınları · 2022309 okunma
·
190 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.