Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

155 syf.
·
Puan vermedi
/marksizmin antropolojik eleştirisi Baudrillard, Marx'ın siyasi iktisadın eleştirisini (terimi geniş anlamıyla kullanıyorum) temelde sermaye birikimini aşamayan bir eleştiri olarak değerlendirir. Kullanım değerini mübadele değeri kavramına karşı konumlayarak, Marx, kapitalist üretim tarzının mantığını insanın üretken kabiliyetlerinin yabancılaşması olarak ayırt edebilir. Ancak Baudrillard'a göre, Marx'ın eleştirisi, siyasi iktisadın belirlediği sahanın içinde kalır. İş gücü, bir nesneye bir amaç yüklemek olarak, dünya ile karşılıklılığın kaybını, Tabiat'ın nesneleştirilmesini ve nihayet araçların otonomlaşmasını simgeler. Bu sebeple Marksist insan tasavvuru üretici bir modele göre şekillenir ve Marksizm adil bir biçimde "üretim aynası" olarak görülebilir. Değer biriktirmek amacıyla mübadele temeline dayanan bu üretici etik, Baudrillard'ın geleneğinde, sembolik bir mübadele kavramını getirir: insan ve tabiat arasında karşılıklı etkileşim. Bu tür mübadele, ilkel topluluklarda toplumsal ilişkilerin temelini oluşturur ve hediyeler ile festivaller şeklinde kendini gösterir. Bu sembolik mübadelede ölüm ve yıkım, kişiliğin tanındığı bir sürecin bir parçasıdır; bu yüzden çelişkiler sembolik olarak aracılık edilir ve kabul edilir. Buna mukabil, üretim süreci vasıtasıyla eşyalara değer yüklemenin doğrusallığı, nesnenin ötekiliğini tanıma yetisinden mahrumdur; sözde farkı özdeşliğe indirger ve anlamı amaç yerine koymak suretiyle konuşmayı basit bir söyleme, sembolik olarak aracılık edilen bir dünyayı kodlanmış bir işaret sistemine dönüştürür. Baudrillard, bu nedenle eleştirisini, ilkel olanın kökten ötekiliğine dayandırır. Marksizm, burjuva kültürüne gizli bir bağlılık taşıdığı durumunda, "etnolojik bir indirgeme"ye tabi tutulmalıdır. Böyle bir indirgemeyi gerçekleştirmek için en açık yer, tarihsel materyalizmin kapitalizm öncesi toplumsal oluşumları ele alış biçimini analiz etmektir. Burada Baudrillard, Marx'ın sadece yansıtmayı gördüğünü söyler. Burjuva rasyonalizmiyle uyum içinde, Marksizm kavramlarını evrensel olarak alır ve bunları diğer toplumların analizine geri yansıtır. Ancak bu şekilde, bu toplumların özgünlüğünü, sembolik boyutunu kaçırır; hepsini üretim biçimlerine indirger. Bu bağlamda Baudrillard, Marksist yapısal antropolojiye yıkıcı bir eleştiri sunar ve Godelier'in çalışmasına odaklanarak, sermaye toplumunun bir ürünü olan üretim tarzı kavramının, tamamen yabancı kaldığı bir alanı kaçak sokulduğunu gösterir. Hatta Arkaik ve feodal modların tarihsel materyalist analizi bile, köleliği ve zanaatı "iş" olarak değil de "çalışma" olarak anlamak suretiyle başarısız olur; "hem 'üretim' hem de 'imha' bir süreç olan ve bu şekilde sembolik olan bir iş. Bu vesileyle, tarihî materyalizm diğer toplumsal hayat tarzlarını anlamaktan acizdir. Ama kendi şeklini kifayetince izah edebilir mi? İşte burada Baudrillard, Marksizmi özünde kapitalizmi anlama kabiliyetine karşı çıkan radikal bir tahlile maruz bırakır. İktisadî boyuta odaklanarak, Marksizm, mal üretiminin büyük bir mühimiyet taşıdığı erken kapitalist gelişim tarzını açıklayabilmiştir. Ne var ki, Baudrillard'ın iddiasına göre, artık sosyal ilişkilerin yeni bir evresine adım attık; tüketimin kontrolü artık sistemin sürekliliği için elzemdir. Kullanım kıymeti, ihtiyaçların sahası artık sistemin içine taşınır, artık dışında kalmaz. Siyasi iktisat, işaretin siyasi iktisadına dönüşmüştür. Esasen, Baudrillard'a göre, bu daima böyleydi zaten. Tarihî materyalizm, sermayenin hakikaten her şeyin yapılandırıldığı ve hiyerarşilendirildiği bir kodun işleyişini anlayamıyordu. Kapitalizmin monopolistik bir evreye dönüşmesiyle kodun mahiyeti açığa çıkan nokta işte burasıdır. Eğer bu teşhis doğruysa, Baudrillard'ın perspektifine göre, artık kapitalizmin "çatışmacı" aşılmasını ümit edemeyiz. Ortaya çıkan tezatlar, sistemi sürdüren bir işlevi taşıyan sistem karşıtlıklarıdır daha çok. Bu sebeple proletaryanın ekonomik şartlarını geliştirme mücadelesi aslında sistemi sürdüren bir süreçtir ve proto-devrimci bir aksiyon değil. Aslında aşılma olasılığı, kodun kırılması, oyuna katılmama reddidir. Böyle bir reddi yalnızca dışlanmış gruplardan gelir, Baudrillard'ın "işaretlenmemiş terimler" diye adlandırdığı. Proletarya, yalnızca iş ahlakının reddi vasıtasıyla, üretimin temellendiği arzunun sembolleştirilmesi yoluyla etkilenirse anlamlı hale gelir. Çatışma sesleri o zaman Parti veya Marksist fraksiyonlarının değil, söz hakkına, dünya ile ve ötekiyle sembolik değişim yapma hakkına sahip olanların sesleri olacaktır; bunlar Ütopya'nın mutlak mevcudiyetine direnen ve onu öngörülemez bir sona atmama hakkına sahip olanların sesleridir. Ütopya, diyor Baudrillard, "yalnızca kelamı ister; ve onun içinde kaybolmak ister." Marksist teorisyen, devrimin şairiyle değiştirilmelidir. Baudrillard'ın düşüncelerinin birçok kaynağı ve yakınlığı vardır. Şüphesiz, eseri 1968 sonrası Fransa bağlamında okunmalıdır. Özellikle, Sitüasyonistlerin çalışmalarından etkilenmiştir; gösterinin yaygınlığına dair analizleri, onun işaretin siyasi iktisadı anlayışında korunmuştur. Açıkçası, yapısal tesir de güçlüdür, fakat Baudrillard'ı ileri kapitalizmin ideolojisi olarak eleştiri sunan bir kişi olarak da okuyabilirsiniz, zira kodun sadece bu belirli toplumsal formasyona has olduğunu anlar. Baudrillard ayrıca, Marx'ın enstrümantalizmine karşı eleştirisi ve sembolik etkileşim boyutunun önemini Habermas'ın tekné/praxis ayrımını reddederek vurgulaması açısından Habermas ile mukayese edilebilir (Baudrillard, sembolik değişimin birliğini tercih ederek Habermas'ın tekné/praxis ayrımındaki ayrımı reddeder). Lakin bana göre Baudrillard'ın en derin tesiri, Nietzsche'nin okumasından kaynaklanır. Temelde Baudrillard'ın üretim etiğini reddetmesinin dayandığı radikal eleştiriyi gerçekleştiren kişi Nietzsche'dir. Nietzsche, tüm yaşamsal süreçlerde taşınan ölüm ve yıkım unsurunu ısrarla vurgulayan bir kişidir. Nihayetinde Nietzsche, varoluşun bu dünya içi bir onayını istemiş ve hayatı inkâr eden asketizmi reddetmiştir. Baudrillard'ı Nietzsche'ye indirgemeden, onun üretim etiğini reddetmesinin dayandığı bu radikal eleştiriyi gerçekleştiren kişi olarak görmek mümkündür. Bu anlamda, Baudrillard'ın eseri, Marksist hagiografi döneminde sağlıklı bir çalışmadır. Baudrillard'ın bütün eleştirisi, tetkik olunan cildin dışındaki bütün eserlerinin tahlilini gerektirir. Bu kitapta mevcut aşikar meseleler ise görülüyor ki, arzulanan inceliği taşımıyorlar. Kapitalizmin bir koda dönüşmesiyle, Baudrillard, Marksizmin yaptığı gibi yüzey seviyesine boyun eğip teslim olduğundan mesul olunmamalı mıdır? Bir kod içindeki terimler arasındaki tezatlık düşünüldüğünde bu tezadın olmaması gerekir. Doğrusu, bu, kapitalizmin kendi içsel çelişkilerini nasıl ele aldığıyla alakalıdır, fakat eleştirmenlerin bu değerlendirmeyi tasdik etmesi şart değil. Bu yolla, Baudrillard eleştiriyi muhtemel her arabuluculuktan mahrum bırakır. Mesela, ihtiyaçlar manipüle edilebilir, fakat bu manipülasyonun nitel bir boyuta dönük tezahürleri üretmeden semeresiz bir şekilde sürdürülmesi olası değildir. Baudrillard'ın eserinde diyalektik eleştiri bir kenara bırakılmış, sadece Marcusevari bir "büyük ret" olarak bir olasılık bırakılmıştır. Bu, kültürel devrimi yalnızca sembolik bir icraata dönüştürür, siyaset sahneye çevrilir. Aslında, Baudrillard'ın konumunu tersine çevirmek de mümkün olabilir ve sembolik değişimin, ekonominin sembolik değişimini bir tezat olarak ele almanın, eleştiriyi sistemin icap ettirdiği bir koda döndürüp döndürmediği sorulabilir. Ancak o zaman sembolik değişim, sözde karşı durulduğu sistem içinde bir parça olacaktır (zira Ütopya her daim gerçeklik prensibinin öte yanı olmuştur). Esas mesele, Baudrillard'ın sembolik değişim kavramının beyanında yatıyor gibi görünmektedir. Bu kavram, kendi başına "etnolojik indirgeme" süzgecinden geçirilmelidir. İlkelin çalışmaları sembolik boyutu bize iade edebilir, fakat gerçekte ilkelin içinde, ancak üretken bir usulde değil, sınırlı sonların boyutunu elde etmemiz gerekir. Kültürel emperyalizm ile romantizasyon arasındaki verimsiz karşıtlığı çözmek için arabulucu kavramları bulmalıyız. Herhangi bir Marksist eleştirisinin maddenin dönüşümü tarafından üretilen diyalektiği yitirmeden kültürel boyutunu tekrar kazanması gerekmektedir. Belki bu nafile bir vazife olabilir, fakat o vakit üretken aynanın yansımaları arasından bir tercih yapmaya ya da şairane bir eylemin yansımasız tabiatına mahkum oluruz. Bu, başlangıçta aşılmaya çalışılan tezatları tekrar getirmek olacaktır. Antropolojinin insan olasılığı hakkında öğretebileceği bir şey varsa, o da ilmin ve sanatın zıt olmak zorunda olmadığı, dünyanın düzyazı ile şiir arasında bir tercih yapmak mecburiyetinde olmadığımızdır. Bu, belki de birçok çağdaş Marksist için öğrenilmesi gereken mühim bir ders olabilir. Ancak, Etnolojik Notlar'ın dikkatli bir şekilde okunması, Krader'ın girişi de dahil, belki de Marx'ın kendisinin ilkel yaşam ile medeniyet arasındaki sürekli diyalektiğinin farkında olduğuna Baudrillard'ı ikna edebilir.
Üretimin Aynası Ya da Tarihi Materyalist Eleştiri Yanılsaması
Üretimin Aynası Ya da Tarihi Materyalist Eleştiri YanılsamasıJean Baudrillard · Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi · 201311 okunma
··
1 artı 1'leme
·
877 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.