Hep kapalı bir kapı gibi olmaya çalışmışım..Yine ne yaptın sen Szabóné? Yine ne!
Taksidermi..Bir belgeselde izlemiştim. Adam çok sevdiği kedisi ölünce içini doldurtup evinin köşesine koyuyordu. Kedi öldü, ama orada. Ayaklarına sürtünmüyor, miyavlamıyor, ama durduğu yerden adama bakmaya devam ediyor. Szabo’nun karakterleri de tıpkı o kedi gibi, kitabın kapağını kapatıyorsunuz, artık sesleri size ulaşmıyor, ama bir yere de gitmiyorlar. Hayatınızdan asla çıkmıyorlar.
Szabo da, bir yerlerde tanıdığı gerçek insanları alıp içlerini insana ait karanlık köşelerle, kırılgan umutlarla, öfkeli sevgilerle, karmaşık ağlarla dolduruyor. Sonra başlıyor uçlarını dikmeye..Bir dikiş Eszter’e, İza’ya, Emerenc’e, bir dikiş bize.. Nefretle sevgi arasında sıkışıp kaldığımız bu kadınlara söküklerimizden teğelleniyoruz.
Bu kitapta sökükleri söküklerimize bağlanan Emerenc. Macaristan’ın çalkantılı siyasi tarihinin, kendi onulmaz geçmişinin yoğurup şekillendirdiği tuhaf, bilge bir kadın. Kendisi bir Füruğ Ferruhzad mektubunda geçen şu sözlerin sahibi aslında: “Hep kapalı bir kapı gibi olmaya çalışmışım...”
Szabo, kendinden izler taşıyan bir yazar kadın ve hizmetçi Emerenc arasındaki ilişkiye daldırıyor kafamızı. Sevmenin biçimlerine dair düşünelim, ezber bozalım istiyor. Emerenc bazen kötü, ama kötülükleri kötülük yapmak için değil, sonuçsuz kalmış olan iyilikleri duyumsadığından..Duyumsadıklarını ayaklarımın altında ezmeye çalışan, hırçın, hatta kaba..Ama incelikleri öyle içten ki..Sevmekle nefret etmek, kızmakla hak vermek arasında koşturmaktan yorgun düşürüyor insanı.
Szabo’nun anti kahramanları..Hiçbirini hayatımda istemezdim. Zorlar, çok. Ama bana insan ilişkilerinin karmaşasına dair ne çok şey öğrettiklerine bakınca, sevmeden edemiyorum onları.
Szabo..Daha çok okunsun dilerim..