Yıllar önce listeme atıp bir türlü stoklarda bulamadığım bir kitaptı Kızıla Boyalı Saçlar. Bugüne kısmetmiş okumak ancak kitabın büyük bir bölümü boyunca yıllardır bu kitabı mı merak etmişim dedim. Çok ama çok fazla detayın olduğu bir kitap. Kurgu da git gellerle ilerlediği ve fazlaca karakter hikayeye girip çıktığı için başlarda karışık geliyor. Ve itiraf edeyim ki anlatıcının bahsettiği baş karakter Luis’ in cinsellik dolu maceralarını ( kadını metalaştıran bir üslup olduğu için ) okurken fazla keyif almadım. Son 1/3 lük kısımda artık ideallerden, mantık ile yaşayarak ideallerden vazgeçişlerden bahsetmeye başlayıp hayata ve insana dir tadında bir eleştirel üsluba geçince bu sefer de aslında kitap iyiymiş kanısı oluştu bende. Luis karakterine de anlatıcı Manolopulos’ a da alışmıştım artık. Yazarın dilini sevdim ama kitap konusu ilgisini çekmeyen okurlar yorucu bence. Böyle bir sona bağlamak için bu kadar detaya gerek var mıydı? Yazar öyle uygun görmüş demek ki …