Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Çevre Kirliliğine Bu Açıdan Bakın
Hepimizin kaderi vardı ve onların kaderi kötüydü. İslâm dininin kaderciliği bu tür pasif kadercilik değilmiş, ne gam. İslâm dini, «önce keçini sağlam bir yere bağlayacaksın, sonra Allah'a emanet edeceksin» dermiş, ne gam. Bizde kader, fakir fukaranın başına gelen belâların adıdır. Böylece, başlarına belâ gelenlerin, gözlerini ya göklere ya da toprağa dikmeleri sağlanır. Böylece, başlarına belâ gelenlerin, gözlerini belânın asıl kaynağına dikmemeleri sağlanır. Çevremizi kirletenlerin biri de bu «kadercilik anlayışı» değil mi? Kadercilik, vurdumduymazlığın, sorumsuzluğun, ilgisizliğin, hayatı çaresiz insanların başına belâ eden bozuk düzenin üstüne çekilen muhteşem bir örtü olmuyor mu? «İntihar etmiştir. Geçim zorluğu çektiği bildirilen...........» Gazetelerde yanyana, üstüste dizilen yazıların bir yerine sıkışmış intihar haberleri vardır. İntihar artık günlük olaylardan sayıldığından kısa bir haberdir. Olay da, haber de birbirinin pek benzeridir. Gençtir, işi bozulmuştur ya da işsizdir, çoluk çocuğunun yüzüne bakamamaktadır. Yaşlıdır, artık hiçbir geçim olanağı bulamamaktadır. Canına kıymıştır. Sinir bozukluğunu, ruhsal bunalımları bir kalem geçin. Yüz yıl öncesinde bile Emile Durkheim intiharlar için «toplumsal bir olaydır» diyordu. İntihar toplumsal bir olaydır. İntiharların gerçek nedeni çevre kirliliğidir. Buradaki çevre kirliliğini, dere ağızlarında, deniz kıyılarında aramayın. Buradaki çevre kirliliğini kentlerdeki fiyat etiketlerinde aramanız gereklidir. Buradaki çevre kirliliğini ev kiralarında, yiyecek fiyatlarında, giyecek etiketlerinde ve «iş yoktur, boşuna müracaat etmeyiniz» levhalarında arayacaksınız. Çevremiz «hayat pahalılığıyla kirleniyor, «işsizlik»le kirleniyor. İçinde yaşadığımız çevre kirleniyor. İçinde yaşadığımız toplum kirleniyor. Biz kirleniyoruz. İnsan kirleniyor. Ve bizden bütün bunlara alışmamız isteniyor. Bütün bunlara alışmamız. Bütün bunları «olabilir» saymamız, «bunlarla yaşamaya alışmamız», kendimizi bunlara «uyarlamamız» artık hep böyle olacağını aklımıza «yerleştirmemiz» isteniyor. Bizi kirletiyorlar ve bu kirliliğe alışmamızı istiyorlar. Bizi aşağılıyorlar ve bu aşağılaşmaya alışmamızı istiyorlar. Bizi yoksullaştırıyorlar ve buna alışmamızı istiyorlar. Sonra da bize kendi yollarını gösteriyorlar. «Başka yol yok, biz alternatifsiziz» diyorlar. Bize paranın yolunu gösteriyorlar. Parra, Parra, Parra. Kapitalizmin gerçek Tanrısı olan «PARRA.» Nasıl kazanıldığı kimsenin umurunda olmayan «PARRA.» Uğrunda her türlü üçkâğıtçılığın geçerli olduğu «PARRA» | Uğrunda insan onurunun Iafı bile olmayan «PARRA.» Kapitalizmin gerçek Tanrısı olan «PARRA.». Onun egemenliğini reddettiğin zaman yaşamanın yolları sana kapanıyor. Kendi içine kapanmaya zorlanıyorsun. İstememeye zorlanıyorsun. Dünyanı daraltmaya zorlanıyorsun. Kendini suçlamaya zorlanıyorsun. Kendini beceriksiz görmeye zorlanıyorsun. Kendini küçük görmeye zorlanıyorsun. Kapitalizmin gerçek Tanrısı olan «PARRA», seni lânetliyor ve toplumun dışına atıyor. Onun egemenliğini kabul ettiğin zaman, kendi gözünde küçülüyorsun. Kendi inançlarını tükürmeye zorlanıyorsun. Kendini inkâr etmeye zorlanıyorsun. Yaşamak kendi gözünde değerini kaybediyor. Toplumda bireyin yaşadığı çelişki burada. Ya «çevren kirli, sen temiz» olacaksın. Ya da «çevren temiz, sen kirli.» Bu toplumda bu çelişkiyi görmek gerekiyor. Görmek ve yaşamak. Gözünü gerçek «çevre kirliliği»ne dikmek. Gözünü dikmek ve kaçırmadan bakmak. Bu gerekiyor.
Sayfa 234-237
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.