Bu kitaba duyduğum Saygı büyüktür SevgiÇok uzun zamandır okuma listedeydi bu kitap. Korktuğuma değmiş mi, eveeet :))
İkinci tekil şahıs anlatımı, oo başrol bize yazılmış. İyi güzel, de…neyin başrolü bu? Henüz okumamış olanlara tavsiye, rolünüzü ezberlemeye çalışmayın a dostlar. Her gördüğünüz ‘ben’ e düşüncesizce yatırım yapmayı da bırakın. Çünkü tam siz kendinizi kaptırmışken sahnedeki her şey tepetaklak oluyor, yeni bir perde açılıyor. Bu birbirinden farklı kalemlerden çıkmış gibi duran on roman taslağının her biri kendi kaderini tayin hakkına sahip. Bir araya gelmek, anlamlı bir bütün oluşturmak gibi bir dertleri de yok. Anarşistler.
Okurun hem başrolde olduğu hem kapının önünde beklediği bir kitap diyebilir miyiz buna? Parasını bastırıp aldığımız bir kitabın kapıya güvenlik koyup bizi içeri almaması? Hikaye sürekli ve bir yere bağlanmadan değiştiği için, bana tam olarak şöyle hissettirdi; girişte bir eşik var, bir adım atıp içeri giriyorum, içeriye alışır gibi oluyorum. İkinci adımı atarken yüzükoyun yere seriliyorum, ben toparlanıp kalkana kadar bölüm bitiyor, filmin sonunu göremiyorum. İçeri doğru ilerlemek istediğimde de kaba etime bir tekme yiyip yeniden bir eşikte beliriyorum.
İçerdeyiz, dışardayız. Buradayız, hoop değiliz. Rastlantısalın, yazgısalın, olasının insafına kalmışız. Kitabın içinde bir dünyadan öbürüne yuvarlanma hali, bir baş dönmesi…Yine de okuyalım, haydi çevirelim sayfaları, belki sayfalar havayla temas edince bir şeyler genleşir, çözülür, belki biraz ışık sızar. Sık bir ormana daldık biz çünkü, biz bir cangıla düştük. Sen neymişsin be postmodernizmin abisi.
Bu kitap, kural yıkıcılığıyla, tekniğiyle, yazarın sayfalara bol kepçe serptiği zekasıyla muazzam. Buna karşı çıkan yoktur sanırım. Ama şunu da söylemek isterim: Bu kitabın bende uyandırdığı Saygı büyüktür bu kitabın bende uyandırdığı Sevgi.
Kolay okunmuyor. E hadi biraz daha dürüstlük, bazen canımıza yetiyor. Yazarın deyimiyle ‘bitmemiş değil, sonu olmayan’ hikayeler bunlar. Her öykünün bir başı, bir de sonu olsun gibi masum bir isteğiniz varsa, hatları belirgin çizilmiş bir ana fikre bakmak istiyorsanız ya da, bir boşluğa düşmemek olası değil. Ben bölüm sonu illa ki bir yere bağlansın diyenlerden değilim. Belirsiz sonları da severim. Ama tüm kitap boyunca, üstelik bu kadar parçalı bir metinde( parçalı metin= sinir uçlarında kızarıklık yapan şey) rahatımı biraz kaçırmış olabilir.
Bu kadar yorucu bir okumadan sonra yine de iyi ki okudum mu, evet:). Sebeplerine gelirsem..Böyle bir kitabı deneyimlemiş olmak bile mutluluk verici. Farklı metinlerde kaybolmayı ve alıştığım okuma biçiminin dışına çıkıp kendi okuma pratiğime dışarıdan bakmayı seviyorum. İkincisi, bu kitabın beni oyun oynamak için edebiyat yapan Cortazar’ın hınzırlığına yaklaştırması. Onun basmakalıpçılıktan uzak, kendi fantastik dünyasının kapısını başkaları başını uzatıp baksın diye açık bırakan tarzına akraba bu metin.
Sonuç olarak, yorulduk, kızdık, biraz çok biraz az sevdik, -okuma arkadaşımın deyimiyle- bu kitabın önünde hayali şapkamızı çıkarıp, hayali ceketimizi ilikledik. ‘Keşke herkes okusa’ yerine, bu maceraya atılmaya gönüllü olanlar okusa diye de bir dilek uydurup Calvino’num huzurundan geri geri çıkış yaptık. Hürmetler:)