Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Üç Ölüm
Tabii ki, kapitalizm de, bütün hiyerarşik toplumsal sistemler gibi "En"lerin top- lumudur. İnsanlar "En" olmak için savaş verecek, birbirlerini dirsekleyecek, çiğneyecek, hatta ezeceklerdir. (They Shoot Horses Don't They? bu dirseklemeyi, bu ezip geçmeyi bir dans pistinde, acımasızlığın o acıklı koşusunda somutlamaz mı? O dans pisti artık tüm bir dünyanın simgesi olmuştur.) En güzel, en güçlü, en akıllı vb... seçilecektir. Eşitlik bozulmalıdır. Eşitlik yoktur. Eşitliğin olduğu yerde bütün yarışmalar hiyerarşik anlamını yitirir. Kimi zaman yarışmaların sonucu daha başından bellidir. (Örneğin They Shoot Horses Don't They?'de yarışı kimin kazanacağı daha yarışmanın başında belirlenmiştir. Çünkü en önemli yatırım o çifte yapılmıştır.) Toplumun "Mit"lere ihtiyacı vardır. İnsanlara tapınacakları, onunla özdeşleşecekleri mitler sunulmalı, kitleleri peşinden sürükleyecek Mitoslar yaratılmalıdır. Hiyerarşik düzen, hayatın her alanında titizlikle uygulanmalı, ama merdivenin basamakları hep, ama hep korunmalıdır. Yönetenlerin ve yönetilenlerin; ezenlerin ve ezilenlerin bulunduğu toplumlarda bir merdiven her zaman bulunmalıdır. Bu merdiven bir umut, bütün hayatı anlamlandıran bir umut-gerçekte bir boşunalık-olmalıdır... Zaman zaman alt tabakadan insanların sınıf atlamalarına, bir basamak daha yukarı çık- malarına izin verilebilir. Özellikle izin verilmelidir. Ancak böylelikle kapitalizmin demokratik işleyişi konusunda insanlar ikna edilebilirler. Onların umutları taze ve saklı tutulabilir. (Ve söműrülebilir.) Halktan kişilerin de, "üstün insan" meziyetlerine sahip oldukları takdirde yükseklere tırmanabileceği; paraya, üne, refaha ve servete kavuşabileceği inancı yaygınlaştırılabilir. Böylelikle merdivenin alt basamaklarında kalan insanlar için de artık üzülmeniz, artık onlara acımanız gerekmez. Demek ki, onlar orayı hak etmişlerdir. Ne de olsa her şey bir yarıştır kapitalizmde. (Hayatın kendisi de bir yarış olarak sunulur. Bu yüzden sentetik "tutkular" yaratılır. Bu "tutkuların" evrensel olduğu düşüncesi aşılanır.) Ve her yarış kapitalizmin kurallarına göre oynanır. Serbest Rekabetin Piyasa Şartları egemendir her soy yarışmaya. Bu piyasada zaman zaman "Güzellik", "Güç", "Dans" sermaye rolünü oynar. Basit bir mübadele kuralıdır bu. Ve bunlar yarıştırılır. Bunlar da seçkin, üstün insanlara değgin özelliklerdir. Bu yarışla- rın bir amacı vardır; bu yarışlar bir hizmet sunar: Talihin cilvesiyle yanlış yerde bulunan insanlar için bir yükselme şansıdır bu yarışlar. Bir fırsattır. Yeni bir yer, yeni bir konum, yeni bir yaşam vaadidir. Bunun içinse insanların "Sınav kazanması" gerekmektedir. Peki bu kazancın bedeli nedir? İnsanlar bu yarışlarda neler yitirmekte, nelerini tüketmektedirler? Murathan Mungan Kullanılmış biletler, s.24-25, Metis yayınları, Haziran 2007
Sayfa 24 - Metis yayınları, Haziran 2007Kitabı okudu
·
44 görüntüleme
Raskolnikov okurunun profil resmi
Film hakkında notum: 1930'ların Amerika'sı... Horace McCoy, güçlü romanı Atları da Vururlar'da, 1929 krizini izleyen, işsizlik ve ekonomik çöküntü yıllarında, bütün ülkeye yayılan, insanlık dışı yönüyle yoğun eleştirilere hedef olan ve sonunda yasaklanan dans maratonlarından birini anlatıyor. Hani bir zamanlar tv'lerde izlediğimiz "reality show" O dans pistlerinde ve tribünlerde, çoğunluğunu farkına bile varmadığı şiddete ışık tutuyor. Sydney Pollack, Atları da Vururlar’ı 1969’da çekmeye karar verir. ABD, Vietnam Savaşı’yla, John Kennedy ve Martin Luther King cinayetleriyle çalkalanmaktadır. Pollack düş kırıklığını açıkça yansıtır. “Zaman döngüseldir. Acımasız olaylar yaşıyoruz ve hiçbir şey öğrenmiyoruz, dersimizi almıyoruz. 1932’deki Büyük Bunalım tekrarlanıyor. Sonuç belki iyi olacak ya da insanlar birbirlerini yok edecekler” der Sydney Pollack. Bu ölümüne dans, masumiyetin kayboluşunu, belirsiz özgürlüğü, anlık hükümleri, kutsal şiddeti, umudu, Amerikan Rüyası’nı, yaşama tutunmayı içerir. Atları da Vururlar, yitik bir toplumun yansımasıdır. Yarışmanın sunucusu Rocky’ye (Gig Young) göre bu yarışma değil, gösteridir, şovdur. Ne olursa olsun şov devam etmelidir. Sonunda halk kazanmaz, kapitalizm kazanır. Horace McCoy’un tüm yapıtlarında bu umutsuzluk, kötümserlik vardır. Kaçış, kurtuluş yoktur. Atları da Vururlar gişede iş yapmaz. Dokuz dalda Oscar’a aday olur. Sadece Gig Young en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar’ını alır. Beş uzun metraj çekmiş 35 yaşındaki Sydney Pollack bu yetkin sosyal dramıyla sinemadaki konumunu pekiştirir. Oyuncu Henry Fonda’nın kızı, romantik komedilerin sarışın güzeli Jane Fonda, Gloria rolünden sonra karşı çıkışın sembolü olur. California’yı, yönetmen kocası Roger Vadim’i terkederek New York’a yerleşir. Önemli bir politik aktivist, oyun gücü ve yeteneğiyle de yepyeni bir kadın olur. Pollack, büyük bir dekorda çektiği dramında insanlığın çöküşünü tüm gerçekliğiyle yansıtır. Ayaklarında tekerlekli paten, omzunda kamerayla dans pistine girerek yarışan çiftlerle bütünleşir. Yönetmenin gözünden karakterleri izlerken onların duygularını derinden, güçlü bir şekilde duyumsarız. Yaşamda kazananlar yoktur, sadece kaybedenler ve yaşama tutunmaya çalışanlar vardır. "Atları da Vururlar" 1998 yılında Türkiye'de bir müzikal oyun olarak da sahneye uyarlanmıştı. Okan Bayülgen, Pamela Spence ve Fikret Kuşkan'ın başrollerini paylaştıkları müzikal 8 Mayıs'ta Bostancı Gösteri Merkezi'nde perdelerini açmıştı. Sydney Pollack ve Michael Sarrazin bir zamanlar kahramanlarımdı.🙈
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.