Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

347 syf.
·
Puan vermedi
ÇAĞDAŞ SEVGİNİN ANOTOMİSİ
Nihayet Lawrence Durrell'in İskenderiye Dörtlüsü'nü bitirdim, ne yalan söyleyeyim ben de bittim. İlk kitap Justine şiir gibiydi beni kendine hızla aldı, ikinci kitap Balthazar’da ise roman akmak bilmedi çünkü ikinci kitap şiirin uzayan kısmı gibiydi. Birinci kitapta İskenderiye’nin arzu yüklü, gizemli dünyasında akan nehir ikinci kitapta sakin bir adada durgun bir heyecansız bir göle döndü. Ancak üçüncü ve dördüncü kitap, tüm bildiklerimizi unutturdu; ilk iki kitapta okuduklarımızı anlamsız kılarak azgın, coşkun bir okyanusta boğulma tehlikesi yaşayan sonra karaya vurunca neye uğradığını şaşıran denizciler misali biz okucuları şaşkına çevirdi. İlk iki kitapta okuduğumuz her olay ve karakterin üçüncü ve dördüncü kitapta bambaşka yüzleriyle tanıştık. Aynı olayı yaşayan karakterlerin olayları kendi zaviyelerinden yorumlanması ile farklı bakış açıları tıpkı bir Pandora’nın kutusu gibi açılarak tek tek önümüze serildi. Bence İskenderiye şehri bu romanlar içinde ana karakterdir çünkü romanın her bir karakterinin ruhuna, davranışlarına sinsi bir duman gibi zerk olarak onların yaşamlarına yön ve şekil veren bir büyü misali kendini gizem perdesinin arkasından varlığını hep hissettirir Farklı dinlerden, farklı inanışlardan, farklı milletlerden her bir kahraman böyle büyülü bir atmosferde soluk almasalardı, böyle hareket ederler miydi? Hiç sanmıyorum. İskenderiye; tutku, arzu, heyecan, ihanet, sadakat, aşk, özlem gibi pek çok duygunun birbiriyle harmanladığı “Girift ilişkilerin şehri.” Hâl böyle olunca kişiler cinsiyetlerinden, toplumsal kimliklerinden, akrabalık ilişkilerden azâde aşk denizine gark olup, kendi benliklerinden sıyrıp karşı cinsin vya hemcinsinin efsununa kapılıp bir üstbenlik oluşturuyorlar. Tıpkı Sezen Aksu’nun şarkısında söylediği gibi:”Aşk için ölmeli; aşk, o zaman aşk.” Kahramanlar aşk için kendilerinden, sosyal sınıflarından hatta inançların vazgeçip hayatlarına yeni anlamlar yüklüyorlar. Lawrence Durrell, “çağdaş sevgi”yi irdelemek için kaleme aldığı bu romanda büyülü ve gizemli bir coğrafyada kalıpları kırıp, yok eden aşklara aykırı,haylaz, yola gelmez ruhunun nefsini üflemiş. Bu nefesin kaynağı onun yaşamında fırtınalar kopartan, romanında bel kemiği olan çekiciliğiyle akılları baştan alan Justine karakteri, gerçekte Durrell’ın ikinci eşi Eve Cohendir. Durrell, Ürdün’de doğup büyümüş olan ve Arapça, Yunanca, İtalyanca, Fransızca, Ladino dillerini ana dili gibi konuşan Eve Cohen’le II. Dünya Savaşı sırasında İskenderiye’de tanışmış. Bu bilgi romanın çıkış noktası hakkında hatırı sayılır bir ipucu verecektir size. Okunması zaman, sabır, ihtimam isteyen İskenderiye Dörlüsü’ nü herkese tavsiye etmiyorum, yalnızca edebi dile teşne, bir yazarın; ne söylediği kadar nasıl söylediğini de önemseyen sabırlı okuyucuya tavsiye ediyorum. Yorumun bu bölümündeki bilgileri ve fotoğrafları sevgili @gülenaybörekci nin
Ertan GÜNEŞ
Ertan GÜNEŞ
dergisindeki muhteşem yazısından aldım, okumanızı yürekten tavsiye ederim. Sevgiler… #lawrencedurrell
Clea
CleaLawrence Durrell · Can Yayınları · 2022231 okunma
·
41 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.