Eğitim sistemimizin rekabetçi ruhsuzluğu bu arızanın temel nedeni olarak görülebilir. Çocuk yaşta en iyi ve en özel olması gerektiğine inandırılarak bir sınıfa atılan insanlar topluluğu haline geldik. Elbette her çocuk, her insan özeldir fakat bu her alanda en iyi olduğumuz anlamını taşımaz. Çocuklardan beklentilerimiz çok üst seviyede ki bir zamanlar bu çocuklar bizlerdik, şu an ki toplumu oluşturan tüm bireylerdi. Maalesef istisnaları dışarıda tutmakla birlikte aileler, çocukları için en iyisini istemekle çocukları en iyi olsunu istemeyi karıştırmış durumdalar. Bu durum da birazcık sorumluluk sahibi her çocuğu baskı altına alıyor. Bu baskıyı her zaman başarıya dönüştürmek de pek mümkün değil. En basitinden 30 kişilik bir sınıfta okumayı ilk öğrenen çocuğun ödüllendirilmesini seyreden 29 çocuğun çoğunluğu, o ödüle talip olacaktır. Ödülü alan çocuğa tevazuyu, alamayanlara destekçi ve ilerlemeci tutumu öğretmeyen bir eğitim anlayışı içinde çocuklar sadece yarışacaklardır. Çocukluk, ergenlik, ilk gençlik hatta gençlik yılları boyunca sadece yarıştırılmış insanlar elbette her zaman kazanamazlar. Kaybettikleri alanlarda sosyal baskıyı azaltmak ve kendilerini değerli hissetmek için mekanizmalar geliştirmeleri gerekir. Bu mekanizmalar da; bahane bulmak, gelişeni engelleyerek kendi durağanlığını gizlemek, kendine ait olmayanı küçülterek değersizleştirmek, sevileni yok ederek sevilebileceğini ummak gibi eksi çekimli olabiliyor. Çünkü hayatları boyunca başarı ve başarısızlık sınırlarını kendi isteklerine ve yeteneklerine göre çizememiş insanlar, eksik hissettiklerinde eksiltme yoluna gitmekten başka çare bulamazlar. Bu bilinçli bir ürün değildir. Yıllarca eğitimdeki rekabet halinin insanımızı mecbur bıraktığı bir refleksin çok gelişmesinin sonucudur.
Dışarıdan bir gözle bakıldığında başkasını küçülmeye çalışan insanlara bile merhamet gözüyle yaklaşılması gerektiğini düşünüyorum. İnsan gerçekten biçare bir varlık. Çoğu insan o kadar fazla zorluğu o kadar yalnız başına yaşıyor ki derinliklerini hiç kimse göremiyor. Aslında birinci sınıfta arkadaşını kıskanıp saçını çeken o küçük çocuklarız hepimiz ama bunun farkında değiliz. O çocuğun hayatındaki zorları bilsek, yaptığı hareketi düzeltmeye çalışırken hepimiz merhametli davranırız. Ona kin beslemek yerine yaptığı yanlışı düzeltmek ve hayatını güzelleştirmek isteriz. Bizler de o yalnız çocuğun farklı varyasyonları olduğumuz için hataya, yanlışa tahammülümüz pek fazla yok. Yine de karşımızdaki insanları da biz gibi görmeye başlarsak belki çoğu zaman iyi niyetimizden vuruluruz ama dünyayı düzeltmek için bir şeyler yaptım huzuruyla yaşarız.