Ölüm geliyordu, ölümün sesini işitiyordu yaşamak isteyen kulakları. Ölümün
nefesini hissediyordu yaşamak isteyen teni. Ve en kötüsü; yıllardır yaşamdan ölüme çevrilen gözleri, şimdi ölümden yaşama çevrilmişlerdi. Şimdi en baştan yaşasaydım… Her şeyi bambaşka yapabilseydim… Ne yapabilirdim? Yapardım bir şeyler, yeter ki tekrardan yaşayayım. Ölüme saatler kala dakikalar ne kadar acıtıyormuş insanı. Başka türlü yaşamalıydım. Başka türlü olabilirdi. Neden
böyle yaşadım, neden böyle ölüyorum? Başka türlü de ölebilirdim… Hızlanan nefesiyle beraber düşünceleri de hızlandı. Kalbi küt küt atıyordu ve tüyleri diken dikendi. Gözleri yaşların arasından parlak bir maviye bürünmüştü, yaşamın pınarına dalmak istiyorlardı – karşılarında ölümün karanlığını görmelerine rağmen…