Gönderi

İzlenim, henüz bir kanı veya inanç değildir;
Çünkü bu özelliğiyle sadece öznenin sahip olduğu veya maruz kaldığı bir dış etki veya etkilenmeden ibarettir. Öznede o vardır, bir olgu olarak var­dır veya sadece bu şekilde vardır. Onun bir kanıya (opinion) veya inanca (belief) dönüşmesi için, öznenin ona göstereceği tepkiye (im­ pulse, reaction) ihtiyaç vardır. Bu tepki, öznenin bu izlenimi kabul et­ mesi veya reddetmesi yönünde bir tepki olacaktır. Stoacılar, bu arada Zenon bu tepkiyi, olumlu olduğu takdirde, 'onama, onaylama' (tas­dik, assent), olumsuz olduğu takdirde 'reddetme, inkar etme' olarak adlandırmaktadırlar. Böylece esas olarak öznenin duyu organının ba­sit bir etkilenmesinden başka bir şey olmayan izlenim, ancak onun bu tepkisini veya onamasını aldıktan sonra bir kanıya veya inanca dönüşecektir.
Sayfa 258 - İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARIKitabı okudu
·
873 görüntüleme
Yahya Saygan okurunun profil resmi
İzlenim veya duyumun var olan bir nesnenin, öznenin duyu or­ganı üzerine aktüel bir etkisi olduğunu biliyoruz. Stoacılara göre, nes­nenin kendisinin artık fiilen var olmaması veya aktüel duyum olayının devam etmemesi durumunda, bu nesneye ilişkin olarak sahip olunan duyum, daha doğrusu duyumlar belleği (memory) meydana getirir. Bir aynı nesneye ve aynı nesne türüne ait tekrarlanan izienimler veya ha­ tıralardan deney (experience) doğar ve deneyin kendisinden de doğru­dan duyumun sınırların ötesine geçen genel fikirler ya da kavramlar (conceptions) meydana gelir. Stoacılar bilginin konusu olan nesnelerin neler olduğu veya bu nesnelerin ontolojik statüsü üzerinde Epikuros ve Antisthenes ile aynı fikirdedirler: Bilginin konusu olan nesneler, daha önce işaret ettiğimiz gibi, ancak bireysel-tikel varlıklardır. Stoacılar ne Platon'un duyusal dünyaya aşkın madde-dışı, soyut tümellerini ne de Aristoteles'in duyu­sal dünyada ve bireysel varlıklarda cisimleşmiş olan ve onların özleri­ni, doğalarını oluşturan ve sayıları daha az olan somut tümellerini ka­bul ederler. Onlar Zenon'un ahlak konusunda olduğu gibi bu konuda da kendisini izlemiş olduğu Kinik okulun kurucusu Antisthenes'e ben­ zer bir şekilde "bir at"ı gördüklerini, ama "at"ı görmediklerini ifade eder; tekrarlanan bireysel duyusal algıların bir ürünü olarak "at"tan söz edilmesinin mümkün ve geçerli olduğunu kabul etmekle birlikte, dış dünyada reel veya ontolojik olarak "at"ın değil, ancak bireysel, ti­kel atların var olmasından dolayı bu anlamda "at" kavramının boş bir kavram olduğunu söylerler. Hatta bu tür genel kavramlara dayanan önermelerin, bir bakıma anlamlı olmakla birlikte, dar anlamda ne doğ­ru ne de yanlış olduğunu düşünürler. Onlara göre, böyle bir önermeyi doğru veya yanlış olarak değerlendirebilmek için, onu özel, bireysel, ti­kel bir at hakkında söylenen bir önermeye dönüştürmek gerekir. s.259
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.