Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Doksanlı yılların zorlu koşullarında, Bosna Savaşı sırasında, Türkiye'den, bir kısmı örtülü olarak, silah ve savaşçı desteği olmak üzere, birçok yardım yapıldı. Dindarların 20 yıldan fazladır tek başına iktidar olduğu 2020'li yılların Türkiye'sinde, vahşi bir soykırımın 6. ayında, hâlâ İsrail'e giden ticari gemilerini konuşuyoruz. Üstelik 40 yıldır dilden hiç düşürülmeyen o "umudu olduğumuz" Gazze yok edilmek üzereyken. Ve İsrail'e giden ticaret gemilerine usanmadan türlü kılıflar uyduran yeni nesil bir dindar kitlenin her yeni günde türettikleri bir meşrulaştırma argümanı eşliğinde. Bu ticareti eleştirenler terörist, ajan, şer odağı olmakla bile itham edilmeye başlandı. Bütün bu hikâyeden hangi dersleri çıkarmamız lazım? Mesele gerçekten yeterince güçlenmek mi? İsrail sadece güçten mi anlıyor? Ve bizim tek sorunumuz bugün güçsüz olmak mı? Ayağımıza o Kudüs gücü ne zaman gelecek? Yoksa sadece dilimizde mi o güç? Ya da tek derdimiz imaj mı? Tam olarak ne yapacağız bu imaj ile? Mesela soykırıma engel mi olacağız? Yeterince güçlendiğimizde tam duyarlı mı olacağız? Dünyaya adalet mi dağıtacağız? İslam coğrafyasının umudu mu olacağız? Peki, yeterince güçlü olana kadar bizden geriye ne kalacak? Müslüman ülkeler eski hallerine göre bu kadar güçlendiler, sonuçları neler oldu? "Onların hepsi kukla" deyip topu taca mı atacağız? Bu kadar kukla 2 milyar insanı nasıl yönetebiliyor? Ya da kim kukla, kim değil, buna nasıl karar vereceğiz? Bu konuda en günahsız olanımız kim? Ne zamana kadar bizim hikâyemiz henüz yazılmadı sözüyle avunacağız? Bizim hikâyemiz nereye doğru gidiyor? Bu hikâyeyi kimler yazıyor? Bu hikâyenin açık yüreklilikle eleştirisini yapabiliyor muyuz? Bugüne kadar yazılan kıssadan ne hisse aldık? Mesele sadece askeri güç ve savunma sanayini güçlendirmek mi? Ya da dünyanın en büyük ekonomileri arasına girmek mi? Ya da bütün medya gücünü ele geçirmek mi? Ya da kamuda üst düzey yöneticilerin "bizden" olması mı? Sonra ne oldu? Sonra ne olacak? O gün geldiğinde bu ülkeye, bu coğrafyaya ve bizden olmayan öteki dünyaya gerçekten söyleyeceğimiz ne sözümüz kalmış olacak? O gün imar ettiğimiz, bir hikâyesi olmayan betondan şehirlerle birlikte, bir dert taşıyan ihya edilmiş nesiller olacak mı? Savunma sanayisi gelişme hızımız, nesillerin ihyasıyla paralel bir düzeyde mi ilerliyor? Bu kadar yılda nesiller giderek "dindar" hale mi geldi? Bugün sahip olduğumuz hukuk, ahlâk, eğitim sistemleri bizim hikayemizin bir parçası mı? Ya bütün bunlar "bizim hikâyemiz" değil de, kendi kendimizi avuttuğumuz bir masaldan ibaretse? Ferhat Kardaş
·
373 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Semire okurunun profil resmi
‘bir şey’ olmak için çok bekliyoruz… üstelik olacağımızın hiç bir garantisi yokken.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.