Afrikalı çocuk ölüm orucunda olduğu için bilerek yemek istemiyordu.Gün geçtikçe eriyor,dizleri güçsüzleşmişti.
Ağzına kadar yükselen gırtlağını yakan o acı zehir zıkkım sular
başkaldırının belirtileridir.Vücut ölümle savaşıyordu.Açlığın otuzuncu günü doktorlar her an ölüm olabilir diyordu.Bacakları sızılar içindeydi.Ayakları karda çıplak kalmışçasına üşüyordu.Korkmuyordu
Bedeni yavaş yavaş ölüyordu.O ölümü değil duvarların arkasında yeni yeni yeşillenen tarlaları,duman duman gökyüzüne süzülen uzak dağları,en çoktu duvarların engele ete çalıştığı deniz kokusunu düşünüyordu.Doktorların”her an ölüm
gelebilir” diyerek korku yaymağa çalıştıkları gün,yanındaki arkadaşına annesinin pişirdiği su böreklerini anlatıyordu.Midesinden acı sulu şeyler salgılanıyordu.Otuz günü aşalı çok olmuş ayakları artık onu taşımak istemiyordu.Temiz hava yoktu,birde hareketsiz kalmıştı.Havalandırmaya çıkmayalım bir ay olmuştu.Saldıranları değil saldırıya uğrayanları tutuklamışlardı.
Bir yemiyor,organlarında çalışmıyor
du.Kirpikleri,saçları döküldü.