•Nefes Nefese - Ayşe Kulin•
...Gücünü tarihten alan bir roman...
Merhabalar... Yine hiç aklımda olmayan ama kitaplığımda okunmayanlar kısmında görüp de okumuş olduğum Ayşe Kulin eseri olan 
Nefes Nefese'nin incelemesini yapmak istiyorum kendimce. Kitabı beğendim beğenmesine ama yaşananlar, karakterlerin evhamları ( tabiki haklı olarak ) her an tetikte olmaları, adeta bıçak sırtında yaşamaları, her an kötü birşey olacakmışçasına beklemeleri benim de o anları karakterlerin yaşadığı gibi yaşamama neden oldu. Sanki romanın içinde gibi hissettim kendimi. Bu da tabi yazarın kaleminin güçlü, akıcı, yalın olmasından dolayı olduğunu söyleyebilirim.
Kitap, 2. Dünya Savaşı zamanında Türkiye'nin savaşa girmemek ve tarafsız kalmak için verdiği azimli mücadeleyi anlatıyor. Bir yandan Rusya, bir yandan Almanya, bir yandan İngiltere Türkiye'yi yanlarına çekmeye müttefik olmaya çalışıyorlar. Fakat İsmet İnönü'nün stratejileri sayesinde ülkemiz tarafsız kalmayı başarıyor. Hitler Almanyası Avrupa'da bazı bölgeleri işgal etmiş durumda ve orada yaşayan Yahudiler de tehlike içinde. Hitler ve Nazizm... Uzun uzun anlatmak istemiyorum çünkü bu kitabı okumak her ne kadar beğensem de beni yordu. 
Viktor E. Frankl'ın 
İnsanın Anlam Arayışı'nı okuyanlar bilir orada yaşananlar da ( zira yazarın birebir kendi yaşadıkları ) burada okuduklarımla da çok bağdaşıyor ve insan gerçekten bazen, insan olmaktan nefret ediyor. Kitabın baş karakterlerinden Selva, babası Fazıl Paşa'nın kesinlikle onay vermemesine rağmen Yahudi asıllı Rafo ile evlenip Fransa'ya gidiyor. Çünkü Rafo'nun ailesi de dinsel farklılıktan dolayı Selva'yı istemiyorlar. Ablası Sabiha ise İsmet İnönü'nün katiplerinden Macit ile evli fakat Selva gidince bunalıma giren Sabiha eşinin yoğun işleri sebebiyle de iyice çöküşe geçiyor.
Fransa'ya giden Selva orada da huzuru bulamıyor, çünkü Hitler oradaki Yahudilerin yoğun bulunduğu bölgeleri de işgal etmiş ve belgelere bakılmaksızın SS subayları Yahudileri bulup toplama kamplarına götürüyorlar. O dönemde Türkiye dili, dini, ırkı ne olursa olsun insanların yanında ve yardımcı konumunda, kitapta Osmanlı padişahlarından 2. Beyazıt'ın farklı milletlere yaptığı hoşgörü politikasına da değinilmiş. Kitapta yaşananlar gerçek hayattan olunca gerçekten de nefes nefese okunuyor. Yahudilere yardımcı olmaya çalışan Türk diplomatların da isimleri ilk sayfalarda mevcut.
Trenle Türkiye'ye yolculuk, kitabın en yürek yakıcı bölümüydü. Korkunun, dışlanmışlığın, bir insanın elinde olmayan sebeplerden, kendi seçmediği faktörlerden ötürü kendisini suçlaması karakterlerin gözünden okura çok iyi yansıtılmış. Selva'nın ablası Sabiha'nın bir arkadaşı Paris'e konsolos olarak atanan Tarık Arıca'nında bu yardımlarda payı çok büyüktü. Trenin her durduruluşunda benim de kalbim durdu sanki. Bu tür kitapları okurken yüreğim sıkışıyor. Bu gelip geçici dünyada insanlar nasıl bu kadar acımasız olabiliyor anlamak, idrak etmek imkansız.
Sona gelirken trendeki eşsiz yolculuk, o insanların hayalleri, en ufak bir umut kırıntısına tutunmaları, hepsinin ayrı ayrı hikayeleri, yarım kalmışlıkları, geride bıraktıkları, hasretle yâd ettikleri... Kısacası okunmalı. Kitabı okurken hep 
Zülfü Livaneli'nin 
Serenad kitabı ve 
Markus Zusak'ın 
Kitap Hırsızı kitabı canlandı gözümde. Aslında şöyle bir düşününce dünya aynı, hep aynı. Çekilen acılar, yapılan kıyımlar, dökülen gözyaşları, zorbalık, güçlünün güçsüzü ezmesi.... Söylenecek çok söz var fakat takat yok... Yine de iyi insanların hep var olması dileğiyle...
Kitaplarla kalın.<3
·
3 artı 1'leme
·429 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.