Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Son derece zeki, her şeyi seviyeli bir bakış açısından gören, kimse hakkında kötü bir söz söylemeyen bir kadın, son derece önemli mektuplarınızı kendisine rahatlıkla teslim edebileceğinizi kendi söylediği halde cebinde unutur, çok önemli bir randevuyu kaçırmanıza sebep olur ve bir özür bile dilemeden gülümser; çünkü saatten hiçbir zaman haberi olmaması, onun için bir gurur kaynağıdır. Adamın biri o kadar ince, o kadar kibar, o kadar düşüncelidir ki, size kendinizle ilgili olarak, sadece sizi mutlu edecek şeyler söyler, ama sakladığı, kalbine gömdüğü, orada katılaşan bambaşka şeyler olduğunu hissedersiniz; sizi görmekten öyle büyük bir zevk duyar ki, yanınızdan ayrılacağı yerde sizi yorgunluktan bitkin düşürmeyi tercih eder. Bir başkası daha samimidir, ama samimiyetini öyle ileri götürür ki, rahatsızlandığınız için kendisini ziyaret edemediğinizi söyleyip özür dilediğinizde, tiyatroya giderken görüldüğünüzü ve çok sağlıklı bir haliniz olduğunu size bildirmeyi görev bilir; ya da kendisi için yaptığınız bir müracaatın tam anlamıyla yararı olmadığını, zaten üç ayrı kişinin de yardım teklif ettiğini, dolayısıyla size pek küçük bir minnet borcu olduğunu mutlaka bilmenizi ister. Her iki durumda da, bir önceki arkadaşınız olsa, tiyatroya gittiğinizi veya başka insanların da kendisine aynı yardımı yapabileceklerini bilmiyormuş gibi yapardı. Bu sonuncu arkadaş ise, sizi en çok kızdıracak olan şeyi birine söyleme veya ifşa etme ihtiyacı duyar, kendi açıksözlülüğüne hayrandır ve üstüne basa basa, "Ben böyleyimdir" der. Bazı insanlar aşırı meraklarıyla canınızı sıkarlar, bazıları da mutlak meraksızlıklarıyla; bunlara en sansasyonel olaylardan söz edersiniz, haberleri bile yoktur; kimileri, onlarla değil, sizinle ilgiliyse, bir mektubunuza aylarca cevap vermezler veya size bir şey sormaya geleceklerini söylerler, siz, geldiğinde evde olmama korkusuyla dışarı çıkmaya cesaret edemez, beklersiniz, gelmezler, sizi haftalarca bekletirler, çünkü kesinlikle cevap gerektirmeyen mektuplarına sizden bir cevap gelmeyince sizi kızdırdıklarını zannetmişlerdir. Kimileri de, sizin arzunuza değil kendi arzularına kulak verip, kendileri neşeliyse, sizi görmek istiyorlarsa, sizin ne kadar acil bir işiniz olursa olsun, tek kelime etmenize izin vermeden konuşurlar; ama hava durumu veya kendi keyifsizlikleri yüzünden yorgunsalar, tek kelime alamazsınız ağızlarından, çabalarınıza bir ölü kıpırtısızlığıyla karşı koyarlar ve söylediklerinize hiç duymuyormuşçasına, tek hecelik cevaplar vermek zahmetine bile katlanmazlar. Her arkadaşımızın öyle kendine has kusurları vardır ki, onu sevmeye devam edebilmek için, -yeteneğini, iyiliğini, sevecenliğini düşünerek- kusurlarını kendimize unutturmaya, daha doğrusu, bütün iyi niyetimizi gösterip dikkate almamaya mecburuzdur. Ne yazık ki, arkadaşımızın kusurunu görmemek konusundaki hoşgörülü inadımız, onun kendi körluğu veya başkalarına atfettiği körlük yüzünden bu kusuruna saplanıp kalma inadının yanında hiç kalır. Çünkü o bu kusuru görmez ya da görülmediğini zanneder. Hoşa gitmeme ihtimali özellikle neyin fark edilip neyin fark derimediğini değerlendirmenin zorluğundan kaynaklandığı için, insan hiç değilse tedbir olarak, katiyen kendisinden söz etmemelidir, çünkü bu, başkalarının fikirleriyle kendi fikirlerimizin asla uyuşmayacağından emin olabileceğimiz bir konudur. Dış görünüşü sıradan bir eve girip içeride hazineler, hırsızlık aletleri veya cesetler bulsak nasıl şaşırırsak, başkalarının gerçek hayatını, görünür dünyanın ardındaki gerçek dünyayı keşfettiğimizde de, eğer herkesin bize söyledikleri sayesinde oluşturduğumuz, kendimiz hakkındaki izlenim yerine, biz yokken hakkımızda söylediklerinden, bizim ve hayatımız hakkında bambaşka bir izlenime sahip olduklarını öğrenirsek, aynı derecede şaşırırız. Yani kendimizden her söz ettiğimizde, görünürde kibarca, riyakarca bir tasdikle dinlenen zararsız, ihtiyatlı kelimelerimizin ya en öfkeli, ya da en neşeli, her durumda en olumsuz yorumlara yol açtığından emin olabiliriz. En azından, kendimiz hakkındaki fikirlerimizle sözlerimiz arasındaki orantısızlığın karşımızdakini rahatsız etme tehlikesi vardır; bu orantısızlık genellikle insanların kendileri hakkında söylediklerini son derece gülünç kılar, tıpkı sahte müzik meraklılarının, sevdikleri bir melodiyi mırıldanma ihtiyacı duyup, kırık dökük mırıltılarının yetersizliğini telafi etmek için coşkulu bir yüz ifadesi ve işittiklerimizin haklı çıkaramadığı bir hayranlık takındıkları zaman gülünçleşmeleri gibi. Kendinden ve kusurlarından söz etme alışkanlığına bu kötü huya, onunla bir bütün teşkil eden bir başkasını eklemek gerekir. Başkalarının tam da kendi kusurlarımıza benzeyen kusurlarını açığa çıkarma huyu. Sözü edilenler, hep bu kusurlardır, adeta kendinden söz etmenin dolambaçlı bir yoludur bu ve kendini aklamanın zevkiyle birlikte itirafın zevkini de içinde barındırır. Zaten dikkatimiz daima bize özgü olan şeylere çevrildiğinden, başkalarında her şeyden önce bunları fark ederiz sanki. Bir miyop bir diğeri hakkında, "Gözlerini zor açıyor" der, bir veremli en sağlıklı adamın ciğerinin sağlamlığından şüphe eder pis bir adam sürekli başkalarının yıkanmadığından dem vurur; kötü kokan biri başkalarının koktuğunu iddia eder, aldatılan bir koca her tarafta aldatılan kocalar, hafif bir kadın hafif kadınlar, bir snop snoplar görür. Ayrıca her kötü huyda, her meslek gibi, sergilemekten hoşlanılan özel bir bilgi gerektirir ve geliştirir. Eşcinsel eşcinsellerin izini sürer; yüksek sosyeteye davet edilmiş terzi daha sizinle sohbete başlamadan giysinizin kumaşını takdir eder, parmakları kumaşı yoklamak isteğiyle yanıp tutuşur; bir diş hekimiyle birkaç dakika konuştuktan sonra kendiniz hakkındaki gerçek fikrini sorarsanız, size çürük dişlerinizin sayısını söyler. Hiçbir şey onun nazarında daha önemli, onun çürük dişlerini fark etmiş olan sizin nazarınızda da daha gülünç olamaz. Üstelik başkalarının kör olduğunu kendimizden söz ederken düşünmekle kalmayıp, öyleymişler gibi davranırız. Her birimizin kendi kusurunu gizleyen veya görünmez olacağını vaat eden özel bir tanrısı vardır, bu tanrı, yıkanmayan insanların gözlerini ve burun deliklerini, kulaklarındaki kir tabakasına, koltukaltlarındaki ter kokusuna kapatır, hem kulaklarını, hem de koltukaltlarını hiç çekinmeden ortalıkta gezdirebilecekleri, kimsenin bir şey fark etmeyeceği konusunda kendilerini ikna eder. Sahte inci takanlar veya hediye edenler de gerçek zannedileceklerini düşünürler.
Sayfa 284Kitabı okudu
·
63 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.