Sevdiğim kadının omzuna yaslanıp, örneğin dağlık bir
bölgede akşamın dinginliğini, sanlı yeşilli çayırı, ağaçların gölgesini, çitlerin ardında kımıldamadan duran kara
somaklı koyunları ve kayalıkların arkasında yiten güneşi
görüyorsam ve onun yüzü aracılığıyla değil de şu haliyle,
dünyanın içinde sevdiğim kadının da aynı dünyayı gördüğünü, bu özdeşliğin dünyanın parçası olduğunu ve
aşkın tam o anda özdeş bir farkın çelişkisi olduğunu biliyorsam, işte o zaman aşk vardır ve daha da var olacağına
ilişkin umut verir.