Bunlar gibi, günün her saatinde tek cümlesini, sert bir ceviz gibi tepemde kıran papağanın daha evvel yaşadığına katiyetle
emin olduğum insan hayatı ile, evin her köşesinde birkacina
birden tesadüf edilen büyük çay kutularınin üzerindeki Japon ve ya Çin işi resimleri, bulutlarla yarı örtülü, derinliklerinde
hayali leylekler ve zümrütüankalar dolaşan bir gök altında, uzak
ve tepeleri güneşle yaldızlı dağların çerçevelediği bir manzarada gezinen, yahut mucizeli berraklığı iki üç ince çizgiye
emanet edilmiş bir su başında düşünen, musıki fasli yapan,
zarif çizgili, uzun etekli, kenarı yildız zırhlı lâcivert veya nar çiçeği renginde ipek mantolarını giymiş, çekik gözlü, ay isığı
tenli genç kadınlar veya kIzlar, murakabelerinden hikmetten
ziyade aksilik taşan asık yüzlů, seyrek sakallı hâkimler, ellerin-
deki çay fincanlarından halka halka yükselen dumana bir aşk
hatırası gibi eğilmiş narin endamlı delikanlılar, uzun firkete,
zarif şemsiye, ayaklara dolaşan etek, ince kayık biçimli pabuç.
her nevi saz; ve hepsinin birden insana verdiği acayip, büyulü
bir uzak memleket daüssılasI... Velhasil çocuk yaşımı dolduran hayal hakikat bin türlü şey ancak ondan sonra hatırıma gelirdi.