Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

...Köyde romana benzeyen bir vaka cereyan ediyordu. Orada bir genç dul kadın evlenmek üzereydi. Nişanlısı Hasan adında Erzurum’dan gelmiş bir gençti. Çiftlikte çalışıyordu. Ben, bu dul kadını çok hayrete değer bir şahsiyet diye düşünüyordum. Anlaşıldığına göre, ev yakan, erkeklerin kalbini parçalayan bir kadındı. Bir yıl önce bir adamı vurmuşlardı. İki kişi, yine bu kadın yüzünden Hasan’ı da vurmak için üzerine hücum etmişler. Hasan çok kuvvetli olduğu için adamların ellerinden bıçaklarını almış ve onları bir güzel dövmüş. Bu dayaktan sonra adamlardan biri hastahanede ölmüş. Bu yüzden, Hasan az daha hapse giriyormuş. Bana bir gün, omuzlarında oraklarla dönen iki kadın heyecan içinde: İşte, geliyor, diye dul kadını gösterdikleri zaman şaşırdım, kaldım. Çirkin bir kadındı. Geniş kalçalı, biçimsiz vücutlu idi. Gayet esmer bir teni ve çatık kaşları vardı. Fakat konuştuğu zaman, çok tatlı bir sesi vardı. Aynı zamanda, yeşil gözlerindeki kudret belki bu cazibesini teşkil ediyordu. Bu tehlikeli, dul hatun Hasan’la evlendikten bir hafta sonra, ikinci bir düğün daha oldu. Köylü dostlar, benim mutlak düğüne gitmemi istiyorlardı. Gittim. Hasan’ın karısının odasına kabul ettiler. Burası, halılarla döşeli, sedirleri muntazam bir odaydı. Dul kadın artık köy kıyafetini bırakmış, eski usul İstanbul kıyafetine girmişti. Dışarıda davul zurna çalınıyor, Ayşem türküsü söyleniyordu. Orada bir kahpe vardı. Kadınlar bana: — Kahpe yalnız erkeklere göbek atar ama, senin yanına gelip çiftetelli oynayacak, dediler. Bu kadını nereden bulduklarını sorduğum zaman, Kırmızı Fener Sokağı’ndan getirdiklerini söylediler. Henüz Hükûmet yeter derecede kuvvetlenmemiş olduğu için Kırmızı Fener Sokağı’nı şehir dışına çıkarmamışlardı.
·
68 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.