.. kim bilir yüreğin kaç kere ihtirasların darbeleri altında kıvrandı, gençliğinin o dipdiri gücü, hakkını elde etmek için seni kim bilir kaç kere zorladı!
Başını yumuşak yastıklra gömdüğün zaman, içinde uyanan doğal dürtüler vücuduna kim bilir ne işkenceler etti, kanın damarlarını nasıl gerdi ve kim bilir ne ateşli düşler şehvetin kavurucu parlaklığıyla gözlerini yaktı.
Ama işte hep o anlarda ruhunun ve ruh esenliği nin hayaleti ortaya çıktı. Sen korkudan ellerini kavuşturarak acı dolu bakışlarını gökyüzüne yönelttin ve kendini duaya verdin.
Bunun üzerine doğanın fırtınaları dindi, arzularının şiddeti ile kabaran okyanusun dalgaları duruldu. Yorgun göz kapakların yavaş yavaş gözlerinde sönen hayatın üzerine kapandı, vücudun dindi, birbirine kenetlenmiş ellerini, güçsüz bir halde yenik düşmüş bağrının üzerine bastırdın ve ta derinlerden gelen hafif bir ahh! sesi ile ruhun huzura kavuştu. Böylece uykuya daldın, ama ertesi sabah gene aynı savaşı vermek ve yeniden dualara sığınmak üzere uyandın.
Artık bedensel zevklerden vazgeçmeye alışmış olman, arzularının ateşini söndürüyor -ama gençliğinin gülleri de, ruhunun o kansız cansız esenliği uğruna solup gidiyor.
Ruhun kurtuldu ya! Varsın bedenin çürüsün!
Ah Lais! Ah Ninon! Bu benzi uçuk erdemi hor görmekle ne kadar iyi etmişsiniz!
Özgürce yaşayarak yaşlanmış bir kadını, erdemli bir ömürle saçlarını ağartmış binlerce yaşlı kıza tercih ederim!