Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kadının özgürleşmesi, kurtuluşu, toplumun nerede olduğunu da gösterir. Sizin işçi kadınlarınızı görüyorum sokakta kocalarıyla birlikte. Suskun ve çekingenler. Kimileriyle de konuşuyorum. Hem işyerinde, hem akşam eve döndüklerinde bütün ev işini de kendilerinin yuklendiklerini söylüyorlar. Bu çok yıpratıcı ve sömürücü bir şey. Düşünün, iki insan aynı yerde aynı koşullar içinde ekmek parası kazanıyorlar, sonra birlikte eve döndüklerinde erkeğin işi bitmiş sayılıyor, kadın yeniden evdeki işleri sürdürüyor. Bu dünyanın pek çok yerinde böyle. Ben bu açıdan kaç yıldır erkek olayına da bakarken, kadının özgürleşmesi için onların da çok şeyi göze alması gerektiğini anlamış bulunuyorum. Bu özgürlük, kadınların; cinsellikten siyasal bakışa, çalışma hayatındaki haklardan çocuk büyütmeye, özgür evlilikten babasız çocuk sahibi olmaya değin her noktada vermesi gereken bir savaştır. Kadın erkek ilişkisinin şimdiye kadar yürürlükteki koşulları değişmezse, erkeği ben her şeyi sömürmeye hazır, yapışkan bir balık gibi görüyorum. Üstelik geri kalmış ülkelerin kadını daha da acınası bir durumda...
Sayfa 124 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
··
228 görüntüleme
Cansel okurunun profil resmi
“erkeği ben her şeyi sömürmeye hazır, yapışkan bir balık gibi görüyorum.” İyi bir ifade kesinlikle. Uzun bir süredir TV dizisi izlemiyordum, uzun bir sürenin ardından gönüllü olarak Muhteşem Yüzyıl'ı izlemeye başladım, 37.bölüme kadar gelebildim lakin devam edemeyeceğime karar verdim. Tarihi dönemine, koşullarına göre değerlendirmek gerektiğine dair etik dediğimiz bir münasebetimiz vardı sanırım. Fakat ben böyle bir değerlendirmeyi günümüz koşullarının insanı olarak gerçekleştiremiyorum, ki ne olursa olsun buna gerek de duymuyorum. Osmanlı dönemindeki "harem" kavramı padişahın ailesini ifade edermiş; anne, baba, eş, çocuklar. Lakin bu Beyazıt -birinci mi ikinci mi unuttum- dönemine kadar bu şekilde sürmüş, Beyazıttan sonra harem dediğimiz şeye "cariye" dediğimiz daha çok savaştan -ve çoğu yabancı kökenli- müstarip kadınlar/kızlar/kız çocukları dahil olmaya başlamış. (Beyazıt döneminde ne olmuş, bunun bilgisine ulaşamadım, niçin Beyazıt döneminde böyle bir gelişme vuku bulmuş bilenimiz varsa ve açıklarsa çok güzel olur.) Sultan Süleyman'ın, yani erkeğin yani padişahın yani her HALT iki dudağının arasında olan kişinin aldatmak dediğimiz mevzuyu normalleştirmişliği, ona biçildiğini sandığı ERKEK VE PADİŞAH kaftanını ç*künü herkesle paylaşabileceğine kanaat getirmesi, buna haremindekilerin karşı çıkamıyor oluşu -yani valide sultan, hasekisi, kalfalar-, bir ERKEK ve PADİŞAH ve hatta AŞKA HÖRMETİ olduğunu iddia eden bir kişinin etken rolünü daha fazla pohpohlamak istermişcesine kadınlarımızın afedersiniz ç*k peşinde koşması, padişah onları seçebilir lakin onlar ne bir padişah ne de başka bir şey kendilerine seçebilirler -kadının varlığının bir mal olarak işlev gördüğü, inanılmaz düzeyde değersizleştiği bir dönem daha görmedim diyecektim lakin...- falan filan. Gelmek istediğim nokta şu ki, erkek canlısı etken bir rolle yetiştiriliyor. Ve nefs dediğimiz mevzunun arkasına sığınmaktan da hiçbir zaman kaçınmıyor. -Biyoloji falan filan, bana ne?!- Her şeye aman allah kalkan o ç*kleri dizginleyebilecek bir iradeye, akla, çok şükür medeniyete ve çok şükür ki Freud (hıhım!) gibilere sahibiz.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.