Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

779 syf.
8/10 puan verdi
bu dünyada bunca saflık, iyi niyet ancak budala olmayı gerektirir. Prens olaylara hep pozitif bakıyor, kimsenin arka yüzüne ve ne yaptığına bakmadan dinliyor. Dünyayı cennet, insanları melek yapma derdinde. Oysa ne dünya cennet ne insanlar melek… Prens bu dünyada mutluluğu yakalamaya çalışıyor. Bir çocukta, bir ağaçta, bir otta bulmaya çalışıyor mutluluğu. İnsanların bu kadar garip olması onu şaşırtıyor. Ona göre bu dünya cennet gibi bir yer. Başta idamla ilgili çektiği nutuk birebir Dostoyevski’nin idam cezasından kurtulmasını anlatıyor. İdama karşı bir tavır alıyor Dostoyevski ve ölümü bir an sonra hissetmenin ne demek olduğunu düşündürüyor. Normalde her an ölebilir insanoğlu, hiçbirimizin garantisi yok iken, idamda garip bir noktaya temas ediyor. Öleceğin zamanı bilmek … Bir an sonra dünyadan yok olmak ve bunu bilmek. Buna rağmen insan umutlanıyor, belki ölmem diye… Prens aşırı derecede saf bir tutum içerisinde. Zeki ama aynı zamanda olabildiğince aptal. Kendisini aldatmaya çalışan insanları fark ediyor ama gene de onlara ne kin ne nefret besliyor. Onlardan özür diliyor. Keller ondan para istemeye geliyor ama lafı dolandırıyor. Prens bunu fark ettiği halde Keller’e hiçbir şekilde sinirlenmiyor. Bu şekilde bir tutum, çevresindeki insanları olabildiğince şaşırtıyor. Bunca saflık, iyi niyet… Hem de bu dünya da … Kazanmak için her türlü dalaverinin ve aptallığının şart olduğu bu dünyada insanları affeden ve onlara kızmayan, arkadaşından iş çevireni dahi affeden ve sinirlenmeyen bir insan olsa olsa ancak bir “budala” olur zaten. Gavrila karakteri özel bir yeri hakkediyor. Raskolnikov’a benzettim ben onu. Sıradan olan ama orijinallik yakalamaya çalışan biri, bunu kazanmanın yolunu da para olarak düşünmüş. Dostoyevski onun hakkındaki düşünceleri için kitapta özel bir yer ayırmış ve şöyle demis Dürüst bazı insanlar sırf orijinal olma isteğinden alçakça iş yapmaya bile hazırdır.” Sıradanlıktan çıkmanın en güzel yolu, her insanın yapmadığı şeyi yapmaktır. Bu ise insanı alçaklığa kadar vardırır. Raskolnikov’da aynı düşünceye sahipti. Kendisinin sıradan insan olmadığını düşünüyor bunu yediremiyordu. Gidiyor kadını öldürüyor, sonra Sofya ile ne kadar da sıradan ve normal olduğunu anlıyordu. Prens ile Nastasya arasındaki ilişki durumu bana Gökhan Özen’in Budala şarkısını hatırlattı. Kitabın sonlarına doğru bir anda kendimi bu şarkıyı mırıldanırken buldum . Sözlerinin ne kadar uyduğu ise manidar; "Koşa koşa ardından bittim halim ortada Seni delice seven kalbim hurda Unutalım olanları baksın herkes kendi yoluna Adını değiştirdim senden sonra Budala budala" Prens başladığı yerde oyunu bitiriyordu. Oyuna başladığı onca umut ve saflıkla oyuna başladığı yere geri dönüyordu kitabın sonunda. Gerisinde 3 ölü bırakıyordu. Gerisinde birçok hayal kırıklığı, ümitsizlik ve inanç bırakıyordu. Sürüyle insan ve saflığın aslında bir nevi budalalık olduğunu herkese göstererek geri dönüyordu İsviçre’ye. Öğretmeni ve doktoru Şneyder ona gene belki aynı yorumu yapıyordu; BUDALA!
Budala
BudalaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201225,2bin okunma
·
65 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.