Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

13 Kasım 1973: Atsız Toptaşı Cezaevi'nde Dört aylık rapor Adli Tıp'ta Kasım ayına kadar bekledikten sonra kabul edilmemiş; reviri olan bir cezaevinde cezanın çekilebileceği belirtilmiştir. Bunun üzerine Atsız, "13 Kasım 1973 Salı günü davet edildiği Bostancı Karakolu'ndan İstanbul İnfaz Savcılığına sevk edilmiş ve orada resmî muamelesi tamamlandıktan sonra Üsküdar Toptaşı Cezaevi'ne götürülmüştür.” (Ötüken, Kasım-Aralık 1973: 31). İnfaz savcısı Hulusi Bey, rapora istinaden Atsız'ı reviri de bulunan Sağmalcılar Cezaevi'ne göndermek istemişse de Atsız bunu "Ne yapalım, ölürsek ölürüz.” diyerek kabul etmemiştir. İki gün sonra kendisini ziyaret eden avukatı Enver Yakuboğlu'na Atsız, hapishaneyi şöyle anlatır: "-Var bir soba. Beni aldılar getirdiler, sobanın yanındaki bir yatağa yatırdılar. Ben altta yatayım, yorulmayayım, çıkmayayım diye. Bana hepsi 'baba' diyor. Kimisi meyva getiriyor, kimisi bisküvi veriyor. Ben istemiyorum. Olmaz baba, yiyeceksin! Ben burada sanki bir aile hayatı yaşıyorum. Maviş'i de görürsem mesele yok." (Deliorman 2000: 287-288). Atsız'ın Toptaşı Cezaevi'ne konması, 16-17 Kasım 1973 tarihli gazetelerde yer alır. Habere göre saat 18.00'de evinden alınarak cezaevine gönderilmiştir (Akgöz 2016: 232-233). Atsız'ın, Ötüken dergisinin Kasım-Aralık 1973 sayısında yayımlanan yazısının altında 12/13 Kasım 1973 tarihi vardır; yazı, "Makale" başlığını taşır ve üç cümleden ibarettir: "Ufak meselelerle büyük dâvâlar engellenemez. Türkçülük yürüyecek ve Türk ırkı muzaffer olacaktır." "Tanrı Türk'ü korusun". Boş sayfanın sol alt köşesinde de 6/7 Aralık 1973'te yazılmış olan "Türkçülük Bayrağı" adlı şiir vardır: Türk duygusu her Türkçüye en tatlı kımızdır; Türk Ülküsü, candan da aziz bayrağımızdır. Bayrak ki, onun gölgesi Bozkurtları toplar; Bayrak ki, bütün kaybedilen yurtları toplar. Nerden geliyor? Tanrıkut'un ordularından! Lâkin bize bir beyt okuyor kutlu yarından: Darbeyle gönüllerde yatan ülkü silinmez! Atsız yere düşmekle bu bayrak yere inmez! Dergide Atsız'ın mahkûmiyeti üzerine gazetelerde çıkmış iki makale de yer alır: Son Havadis gazetesinin 22 Kasım 1973 tarihli sayısında çıkmış bulunan Tekin Erer'e ait "68 Yaşındaki Bir Yazarın Hapsi" ve Bizim Anadolu gazetesinin 31 Kasım 1973 tarihli sayısında çıkmış bulunan Necdet Sevinç'e ait "Atsız Neden Hapiste?" yazıları. Atsız hapishane şartlarından şikâyetçi değildir. Hatta mahkûmların samimi davranışlarından dolayı memnundur da. Fakat ziyaretlerden memnun değildir. Turan Kekevi'ye yazdığı bir mektupta bu durumu şöyle anlatır: "(Maviş), Toptaşı'na beni ziyarete gelip iki tel kafes arasından beni görünce çok fena olmuştu. Bu yüzden bir daha getirtmedim. Hatta o tel kafesler, gençlerden ve koskoca adamlardan üç dört kişiyi de ağlattı. Bu sebeple kimsenin gelmemesini istedim ve bunu herkese duyurmaların, gelenlerden rica ettim." (Hacaloğlu 2013: 289). Hastanenin Mahkumlar Koğuşunda 11 Gün: Avukat Enver Yakuboğlu, Atsız'dan, ısrarla bir hastaneye müracaat dilekçesi alır. Atsız üç dört defa hastaneye gidip döner. Nihayet 10 Aralık'ta kendisini Numune Hastanesi'ndeki Mahkumlar Koğuşu'na yatırırlar. Fakat hastanedeki şartlar, cezaevindekinden daha kötüdür. 11 Aralık 1973'te İsmail Hakkı Gökhun'a hastaneden yazdığı mektupta durumu şöyle anlatır: "Kaloriferli olması bakımından tabiî iyi. Fakat ötekinden daha çok bir hapishane havası var. Dört kişilik koğuşun kapısı kilitli. Jandarma bekliyor. Ötekinde bahçe vardı. Bunda yok. Benden başka bir tek mahkûm var. Zincirlere bağlı. Ötede tahayyül kolaydı. Güzel çay bulunuyordu ve kalorifersiz olmakla beraber, çay ve bisküvit rahat geliyordu. Burada yemek veriliyor ama kaşık ve bardaklarımı epey uzak bir yere kadar jandarmayla gidip yıkamak mecburiyetindeyim. Bununla beraber maneviyatım yüksek. Hapse gireli bir ay oldu. Daha bir defa bile kızmadım. Yalnız bu koğuşun bakımsızlığı, pisliği can sıkıyor. Paspas falan yapıldığı yok. Helâdan bozma bir yer. Hamam böcekleri geziyor." (Hacaloğlu 2013: 283-284). Turan Kekevi'ye yazdığı mektupta da şöyle diyor: "Hapis hayatımın en berbat günleri, Numûne Hastahânesi'ndeki Mahkumlar Koğuşu'nda geçti. Bu on bir gün, sağlığıma çok fena tesir etti. Beni oraya dostlar göndertmişlerdi ama böyle rezalet olacağını tabiî bilmiyorlardı. Gayet pis, Toptaşı'nın soğuğuna karşı, bozuk kaloriferlerle çok sıcak ve unutulmuş bir oda idi. Ameliyatlı bir katille bu pis ve mendebur yerde çok bunaldım." (Hacaloğlu 2013: 289). Bunalmış ve rengi sapsarı olmuştur. Avukatını çağırır ve 21 Aralık'ta Toptaşı'na geri döner. Avukatı Enver Yakuboğlu'nun, Cumhurbaşkanı'na af dilekçesi yazma teklifini de reddeder (Deliorman 2000: 288-290). Bingöl Senatörü Arif Hikmet Yurtsever Senatoda Konuşuyor: Atsız Affedilmelidir! Tarih 20 Aralık 1973 Perşembe. Saat 15.00. Cumhuriyet Senatosu Başkanvekili İskender Cenap Ege 14'üncü Birleşimi açıyor. Yoklamanın ardından gündem dışı söz isteyen Bingöl Senatörü Dr. Arif Hikmet Yurtsever'e söz veriliyor. Yurtsever Senato kürsüsünde: "-Sayın Başkan, muhterem senatörler; "Bugün gündem dışı söz alışımın ve huzurunuzu işgal edişimin sebebi; son zamanlarda radyo, televizyon ve gazetelerimizde üzerinde çok durulan, basın suçu işlemiş bazı hasta yazarlarımızın Anayasamızın 97 nci maddesine istinaden Sayın Cumhurbaşkanımızca affedilmeleri hususundaki çaba ve gayretlerin tek taraflı olarak yapıldığını belirtmek; aynı durumda olan diğer hasta yazarlarımızın da eşit muamele ve himmete tâbi tutulmalarını talep etmektir." Atsız, Toptaşı Cezaevi'ndeyken 10 Aralık 1973'te Numune Hastanesi'nin mahkûmlar koğuşuna yatırılmış, 21 Aralık'ta hastaneden çıkarılarak tekrar Toptaşı Cezaev'ne konmuştur. Dr. Arif Hikmet Yurtsever, gözlerinden rahatsız olan Çetin Altan'ın affedilmesini söz konusu ederek "savunduğu fikirlerin yüzde yüz karşısında bulunan ve fakat mesleği insanların ıstırabını dindirmek, insana şefkat ve sevgi beslemek olan bir hekim arkadaşınız olarak, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu davranışlarını yerinde ve olumlu bir karar olarak nitelendiriyorum." dedikten sonra sözü Atsız'a getirir: "Sayın senatörler, yazar Çetin Altan'ın durumunda ağır hasta bulunan ve basın suçundan mahkûm bir fikir adamımız da vardır. O da Sayın Hüseyin Nihal Atsız'dır. Kendisi, hepinizin gayet yakından tanıdığınız son yarım asrın Türk milliyetçiliğinin sembolü haline gelmiş, Türk Milletinin mutluluğu ve yücelmesi için inandığı fikirleri her türlü çileye katlanarak yıllarca savunmuş bir idealisttir. Türk Milletinin mutluluğu, Türk vatanının bölünmezliği hususunda hepiniz gibi çok hassas ve müsamahasız bulunan Sayın Nihal Atsız, inandığı fikirlerini bir mecmuaya yazdığı bir yazısında savunurken kullandığı üslup ve cümlelerde kanunlarımızın suç saydığı ibareler bulunduğundan 15 ay ağır hapis cezasına mahkûm olmuştur. Kendisi halen 70 yaşında olup İstanbul Toptaşı Cezaevinde ağır suçlular koğuşunda yatmaktadır. Haydarpaşa Numune Hastanesi Sıhhi Kurulunun verdiği rapora göre kronik enfarktüs, hipertansiyon ve ağır romatizma hastalıklarından mustariptir. Bundan üç ay önce Haydarpaşa Numune Hastanesine sevk edilmiş, hastane sıhhî kurulu, yukarıda arz ettiğim hastalıkları teşhis ve tespit ederek cezaevi şartları içerisinde hastanın iyileşmesine imkân bulunmadığına dair katî rapor vermiştir. İstanbul Savcılığı raporu Adli Tıp Meclisine sevk etmiş; Adli Tıp Meclisi de, hastanede bir müddet tedavisi yapıldıktan sonra reviri bulunan bir cezaevinde daimi doktor kontrolünde yatmasını uygun görmüştür. Buna rağmen hasta 11 Kasım 1973 tarihinden beri reviri bulunmayan Toptaşı Cezaevinde ağır suçlular koğuşunda yatmaktadır... Hastaneden çıktığı 11 Kasım 1973 tarihinden bu yana 40 güne yakın bir zaman geçmiştir. Bu müddet zarfında hastanın içinde bulunduğu ağır şartlar, hastalığın ciddiyetini bir kat daha artırmıştır. Nefes darlığı, şiddetli baş ve mafsal ağrıları, zaman zaman gelen şiddetli göğüs ağrıları (ki, bunlar koroner yetmezliği ve kalp kifayetsizliği arazlarıdır) gibi hastalık şikâyetleri hayatî endişeler doğurmaktadır. Bu vaziyet karşısında hastanın tekrar bir sıhhî kurula ve adlî tıbba havale edilerek alınacak katî raporlara göre hareket edilmesi zarureti ortaya çıkmıştır. Raporlar hastanın durumunu arz ettiğim şekilde tevsik ederse, yazar Sayın Hüseyin Nihal Atsız'ı da Çetin Altan'a uygulanan ve insancıl yanı ağır basan affa mazhar kılmalarını Sayın Cumhurbaşkanımızdan önemle arz ve istirham etmekteyim." (Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi, Cilt: 13, s. 226-228). Demokratik Parti Senatörü Dr. Arif Hikmet Yurtsever'in konuşmasıyla ilgili haber, 21.12. 1973 tarihli Cumhuriyet gazetesi ile 25.12.1973 tarihli Bizim Anadolu gazetesinde yer alır. Bizim Anadolu'nun haberinde Yurtsever'in konuşmasının kısa bir özeti de vardır (Akgöz 2016: 233235). Atsız'ın affı konusunda Adile Ayda'nın da Cumhurbaşkanı Korutürk'le görüştüğünü Atsız'ın Ayda'ya yazdığı 08 Ocak 1974 tarihli mektuptan anlıyoruz: "Yalnız, mektubunuzun bir yerini anlayamadım: Af için Cumhurbaşkanı ile görüşmenizi telkin ettiğimi hatırlamıyorum. Mizacıma uygun bir şey değildir. Acaba satırlarınızı yanlış mı anladım? Yoksa siz mi benim bir ifademi o şekilde manalandırdınız? Hapse girmeden önce biri mebus, biri senatör olan üç kişi af için dilekçe yazmamı, mutlaka müspet sonuç alacaklarını temin ettikleri halde, kabul etmemiştim. Onun için sizin mektubunuzun o bölümü beni hayrete düşürdü. Her halde, bir zühul olacak." (Ayda 1988:57). Atsız Sağmalcılar Cezaevi'nde: 26 Aralık 1973 tarihinde İsmail Hakkı Gökhun'a yazdığı mektupta Atsız, "Hastahâne mezbelesinden çıkıp yine Toptaşı'na geldim. Durumum iyi. Gazetelerde hakkımda yapılan neşriyatı okuyorum." diyor (Hacaloğlu 2013: 284). Birkaç gün sonra Atsız Toptaşı'ndan Sağmalcılar Cezaevi'ne nakledilmiştir. Atsız hapisten çıktıktan sonraki bir mektubunda Sağmalcılar'a nakledilişini şöyle anlatır: "O sırada, DP senatörlerinden biri Senato'da lehime bir konuşma yaptı. Bunun üzerine ve açılan kampanyanın da tesiriyle beni Sağmalcılar'a gönderdiler. Orada revirde kaldım ve bir iki dakikalık mesafede olan Bayrampaşa Hastahânesi'nde iki gün genel muayeneden geçtim. Revir kaloriferliydi. Burada biraz kendime geldim. Mahkûm üç gazeteciyle sık sık buluşuyorduk. Gazetecilere biraz imtiyazlı muamele ediyorlardı. Fakat her şeye rağmen, çıktığım zaman çok sararmış ve zayıflamıştım." (Hacaloğlu 2103: 290).
85 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.