Sezai Karakoç'un kahvede etrafındaki arkadaşlarıyla bir yandan çayını yudumlarken, bir yandan da yazısını yazdığını, 60'lı yıllarda bu tarzın nerdeyse onun alışkanlığı olduğunu söyleyebilirim. Nuri Pakdil'i ise uzun yıllar bir arada bulunmamıza rağmen yazı yazarken hiç görmedim, çünkü kitap okumak da, yazı yazmak da onun için özel bir ritüel sayılırdı. Kitap okumak için bile elbisesini giymekten başka kravatını da kuşanır, masanın başına öyle otururdu. Okumaya verdiği değerden ileri gelirdi bu.