Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

❝ Bir Kalbiniz Vardır, Onu Hatırlayınız..
İsmet Özel’in çok sevdiğim bir şiiri şu dizelerle bitiyor: “Herkesin bir bahanesi var, senin yok / biraz bekleyebilirsin, daha sonra / burada kalamazsın, başa dönemezsin / ama dön / eve dön! şarkıya dön! kalbine dön! ... Ev deyince hepimiz yanından dere akan, yaz kış bacası tüten o tek katlı yapıyı resmediyoruz hâlâ. Eski şarkılarımız yenileri gibi sezonluk değil, nesilden nesile dilimizde. Kalbimiz ? Ondan da umudumuzu kesmedik henüz . Bütün çabamız onu diri tutmak için belki de . Google’ın eski tasarım etikçisi Tristan Harris, “ Sosyal İkilem ” isimli belgeselde ürkütücü itiraflarda bulunuyor. İtiraflarının yanı sıra uyarılar da yapıyor bize. Harris şöyle söylüyor: “ Ürün için ücret ödemiyorsan ürün sensindir ! İnsanların çoğu Google’ın yalnızca bir arama motoru olduğunu düşünüyor. Fakat farkında olmadığınız şey dikkatiniz için rekabet ediyor oldukları. Dijital platformdaki şirketlerin iş modeli insanların ekran başında kalmasını sağlamak. Yani dikkatinizi olabildiğince çekmenin bir yolunu bulmak .” Bunun evimizle ne alakası var dediğinizi duyar gibiyim. Hemen açıklıyorum. Eskiden ekran başına geçtiğimizde ailecek izlediğimiz programlar vardı. Doğrusu sıkılmadan, gülerek, çayımıza sohbetimizi katık ederek otururduk başına. Film bitince de televizyonu kapar, odalarımıza çekilirdik. Kendimizden olanı, kendimiz gibi olanı izlerdik ekranlarda. Fakat bu durum gittikçe farklı bir hâl almaya başladı. Hangi kanalı çevirsek bambaşka bir gariplik çıkıyor karşımıza. Ekranlarda küfürler, kavgalar, ahlaka mugayir tavırlar açıkça sergileniyor. Üstelik bunlar hiçbirimize garip gelmiyor. Alıştık. Hayâ ettiğimiz her hadise yavaş yavaş sunuldu önümüze. Bizler de suya atılıp yavaş yavaş kaynamaya bırakılan kurbağa misali bu olanların farkına varmadık . Ne zaman birkaç ebeveyn bir araya gelsek çocuklarımızla alakalı ahlaki kaygılarımız ortak sohbet konumuz oluyor. Bizden onlara aktarılmayan o “şey” yaralıyor kalbimizi. Hata ve hatalı aramaktan gözlerimiz kanlandı. Uzaklara bakmaya hiç gerek yok hâlbuki. Arz talep dengesinde başından ayrılmadığımız her görüntü, tıkladığımız her içerik biraz daha sömürdü benliğimizi . Artık eski “ayıp”lara ayıp demek hata oldu. Hatta çağı anlamamakla suçlanıyoruz. Çağ nedir diye sorsak, sınırsız bir özgürlük dayatması çıkıyor önümüze. İstiyorlar ki her şey ortada olsun. Herkes istediğini yapsın. İzleyen yadırgamasın, kınamasın, kızmasın. İstedikleri de oluyor maalesef. O hepimizin bir benzerini çizdiği küçük evlerde yaşadık bizler. Akşam olunca güneşlikleri çekmeden açmazdık lambaları. Evdeki sorunu dışarı yansıtmaz hatta yediğimiz yemeği dahi kimseye anlatmazdık. Kokusu gittiyse diye, bir tabak yemek de komşumuza ayrılırdı her akşam. Annelerimiz üzerine peçete kapattığı tabakları elimize tutuşturur, şunu falanca teyzene götür evladım, derdi. Yeni bir eşyamız olduğunda mahcup olurduk biraz. Göz hakkı, derdik. Evimizin içini dışarıya taşımazdık hiç. Şimdi yemekler masamızda soğurken en güzel açıyı bulup fotoğraf çekmekle geçiriyoruz bütün zamanımızı. Yeni giysilerimizi evvela sosyal platformlarda paylaşıyoruz. Ekrandaki ütopik hayatları dizi adı altında sunuyorlar da bize, kendi hayatımızı yavan bulup sudan sebeplerle kavga çıkarıyoruz. Ve her defasında bu olanlara bir suçlu arıyoruz. Bunu bize biz yaptık . Harris’in de açıkça ifade ettiği gibi dijital platformlar bir algoritmayı işletiyor. Tıkladığımız her görüntü, o görüntüyü izleme süremiz, bir fotoğrafa yaptığımız yorum yahut beğeni, bir haber sitesinde geçirdiğimiz vakit, bir dizinin tekrarını aratmamız… Bunların hepsi mekanik kodlar olarak işleniyor makinamızın beynine. Ardından ilgi alanlarımız doğrultusunda bir algoritma çalışmaya başlıyor. Bir bakıyoruz ki hayret, nasıl da biliyor telefonumuz sevdiğimiz eşyaları, yemekleri, ilgilendiğimiz dizileri. Hep onların reklamı önümüze düşüyor. Farkına varmadan yaptığımız taleplerin önümüze sunuluşu hâlbuki hepsi. Saatlerimizi oradan oraya dolanarak geçirdikten sonraysa pişmanlık ve öfkeyle dolu yorgun bir zihinle hayalet gibi dolanıyoruz ortada. Çocuğumuzun izlediği dizideki küfürlerle dehşete kapılıp oynadığı oyunda katil olma hevesinde oluşuna içerliyoruz. Bize olan ona da oldu. Arz-talep. Ne istediysek onu aldık, bu kadar basit. İsmet Özel, “eve dön,” diyor şiirinde. Eve, kalbine ve şarkıya. Evim neresi? Tek katlı yahut çok katlı olması mühim değil. Akşam ışıkları yakmadan perdeleri kapadığımız yer bizim evimiz. Televizyon izlerken başrollerin gözlerini zoom yaptığında kamera, babamızdan utandığımız yer. Evimiz kötü konuşmaktan hayâ ettiğimiz yer. Saçma sapan sözlerle, isyan ve hınçlarla dolu sözleri son ses açıp müzik bu diye kafa sallamadığımız yer belki. Biz olduğumuz. Utanmayı hatırladığımız yer evimiz. Çünkü onu unuttuğumuzda başka bir ev resmi çiziliyor derhâl önümüze. Onu unuttuğumuzda yahu ne olacak , zaman böyle , diye başlayan cümlelerle hayamızı rafa kaldırıp bunu çağa ayak uydurmak sanıyoruz . Onu unuttuğumuzda bir kazanda kaynatıldığımızdan da bihaber oluyoruz . İsmet Özel “kalbine dön,” diyor şiirinde. Kalbimiz bizim evimiz . En güzel şarkılar onun içinde çalıyor hâlâ. Oradan uzatıyor annemiz bir tabak yemeği bize, komşuya götürelim diye. Yediğimizi, giydiğimizi paylaşmayı marifet bellemiyoruz orada. Mahcup oluyoruz. İyi hâlimizi kimsenin gözüne sokup bununla gurur duymuyoruz. Biz istemezsek bu çarkın dönmeyeceğini açıkça ifade ediyor dijital uzmanları. Bunu itiraf ederlerken kıs kıs gülüyorlar ama. Biliyorlar ki istemeye devam edeceğiz. Daha fazlasını talep ettikçe biz, kendimizden olanlar pul pul dökülecek üzerimizden. Sonunda aynadaki yüzümüz bile yabancı gelecek gözlerimize. Sonunda hayâ vardı eskiden, diye başlayan cümleler kuracağız. Bizi biz yapan değerleri nostaljik objeler gibi vitrine kaldıracağız. Böyle yapmayalım ama. Çünkü Harris’in ifadesiyle ücretin “ biz ” olduğu bir alışveriş var ortada. Göz göre göre kendiliğimizi harcayıp yakınmayalım bize ne oldu, diye. Bizden olana sahip çıkalım. Bir kalbimiz vardır . Onu hatırlayalım .
Sayfa 18 - E-KitapKitabı okudu
··
203 görüntüleme
Kalb i Mecruh okurunun profil resmi
Çok uzun paylaştığımın farkındayım sevgili okurlar ama bölmeye çalışınca anlam bütünlüğü bozuluyor gibi hissettim. Burası Bı kitap okuma uygulamasıysa elbette en az 3-5 okuyanın çıkacağını düşünüyorum. Uzun ama okumaya değer .
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.