Hikayelerin canlılığı ise farklıydı: onlar anlatıldıkları zaman canlanırlardı. Onları yüksek sesle okuyan bir insanın sesi veya bir battaniyenin altındaki fener ışığında yazılanları takip eden bir çift göz olmadan, gerçek dünyada hiçbir varlıkları yoktu. Bir kuşun gagasından toprağa düşmeyi bekleyen tohumlar veya müziklerine varlık kazandıracak müzik aletini bekleyen bir sayfaya yazılmış şarkı notaları gibiydiler. Bu fırsatın ortaya çıkacağı anı beklerken, eylemsizlik içinde bir kenarda dururlardı. Birisi onları okumaya başlar başlamaz değişmeye başlayabilirlerdi. İnsanların hayalleri içinde köklenip, okuyanı dönüştürebilirlerdi. Hikayelerin okunmak istediklerini fısıldardı David'in annesi. Buna ihtiyaçları vardı. Kendi dünyalarından bizim dünyamıza geçmeye çalışmalarının nedeni buydu. Bizim onlara hayat vermemizi isterlerdi.