Bolşevik devrimine sarsıcı bir bakış açısı katan bu kitap da Emma Goldman'ın 1919'da Amerikadan sınır dışı edilmesinden sonra dış Dünya'ya insanlık için bir cennet olarak nitelendirilen Sovyetlere yolculuğunu konu alıyor. Giderken içinde kaygılarda taşıyan Goldman aslında bu kaygıların ne kadar doğru olduğunu Rusya'da her geçen gün çok daha iyi anlayacaktı. Anlatılan devrim ile yeni kurulan ülkenin hiç bir alakası yoktu bunu tartışmaya niyeti vardı bu yüzden Maksim Gorki, Peter Kropotkin ve diğer anarşistler ile görüşmeye başladı.
Hatta kitabın bir bölümü bütün kitabın özeti gibi sanki. "Rusya'da yaşananlar ile benim devrimden anladığım şey arasında hiçbir bağ kuramıyordum. Bütün bunlar gerçekten kaçınılmaz mıydı? Tüm bu terör, zulüm ve insan onurunu hiçe sayan nasır tutmuş yürekler kaçınılmaz mıydı? Ancak, Rusya'da gördüklerim tamamen başka bir dünyaya aitti."