"Hepimiz adımız gibi biliyoruz. Bunca kötülüğün arasından şiir kurtaracak bizi." Demiş Sinan Sülün. İyi bir şiir ya da Borges'in deyimiyle bir edebiyat parçası okumak; dalıp gitmek onunla uzaklara, hiç bilmediğimiz diyarlara, varlığından haberimiz olmayan duygularımıza ulaşmak belki oralarda, mümkün bu. Bence insan olmanın başlıca kuralı. Ne yazık ki, bize dokunmayan yılan bin yaşasıncılar tarafından çevrilmiş durumdayız. Bu bakış açısının edebiyata da yansıtılması çok ilginç değil aslında. Ben de daha önce yaşadım, bu duyguyu biliyorum, "kaynımda da var aynı aynı!" diyemiyorsak sevemiyoruz bir eseri. Empati kurmayı öğrenemiyor olmamızdan kaynaklanıyor bile olabilir. Oysaki bence hiç tatmadığımız duyguları bile yaşatıyorsa bize bir eser, onu baş tacı etmeliyiz. Ben sevgili Toptaş kitaplarını da hep bu duyguyla okudum. Varlığından haberim olmayan dünyalar sundu önüme, onları sevdim. Ya da bir olay okumak için değil, dilin keyfine varmak istedim yalnızca. Çünkü insan belki ilginç olayları başka yerlerde de duyabiliyor ama sizin dediğiniz gibi inci gibi dizilmiş cümlelerin peşine düşüp gitmek her daim mümkün olmuyor maalesef. Dilin biraz yumuşadığını söylüyorsunuz bu da beni bir parça korkutuyor açıkçası. Benim aralarında kaybolacak cümlelere ihtiyacım var hâlâ.