Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

352 syf.
·
Puan vermedi
·
15 günde okudu
90’lı yılların ortaları… Refah partisinin “belediyeciliği” ile halkın hiç de azımsanmayacak bir kesiminin gönlünü fethettiği yıllar… İstanbul Kanatlarımın Altında filminin, Türk seyircisini sinema salonlarıyla barıştırmaya gücü yetmeyince bir “Eşkıya”nın arabulucuk yapmasından az bir zaman önce… 28 Şubat’a ise 5 kala… Bir yatılı ortaokul öğrencisi, güçlü fikrin taraftarı olmaya dünden hazır olan çevresindeki insanlardan sıkılmış, fizik dersini vermek zorunda kalan iş teknik hocasından çok da öğrenebileceği bir şey olmadığı ukalalığı ile, Ümraniye’nin caddelerinde avare avare dolaşırken, Refahlı belediye tarafından, İslami ağırlıklı filmler göstermek niyetiyle, konferans salonundan sinema salonuna devşirilen bir yerin önünden geçtiği sırada bir adam panoya bir poster asar. “Ayemnatgoingtusukul” seviyesindeki İngilizcesi ile filmin adından pek de bir şey anlamasa da; asılan posterin, bulunduğu mekanla uyumsuzluğu onun deli akan ergen kanını hareketlendirir. Piyasa ile karşılaştırıldığında oldukça ucuza gelen öğrenci bileti ile, boş sinema salonlarının değişmez müdavimleri olan “öpüşengilllerin” bile olmadığı bir sinema salonunda neredeyse kendisine özel bir gösterimle karşılaşır. Film, Yeşilçam ağırlıklı ucundan azcık bir sinema bilgisi olan ergeni şoke eder. Çok farklı bir şey vardır karşısında. Evet, Kafdağı’nın ardındaki sır değildir anlatılan. Ama anlatış şekli çok farklıdır. Hele o klozet sahnesi… Bunu kesinlikle herkesin görmesi gerekmektedir. Film sonrası, projeksiyon makinesinin olduğu odaya koşar ama kimsecikler yoktur. Ardından hemen afişin olduğu yere koşar. Yaz zamanı, filmlerin matineleri namaz saatleri dikkate alınarak yapılmış. Bu çok iyi oldu diye düşünür. “Sofular” diye takıldığı, kendi okulunun yanındaki, İmam Hatip’e giden kafa çocuklara bile haber verebilir. Ahmet San’ı bile kıskandıracak bir organizasyon sonrası 30’ a yakın ergen sinemaya “akına” gitmektedir. Henüz Nazım ile tanışmayan bünyeleri, yine de güneşi bile zapt edecek kadar heyecanlıdır. Toplum mühendisliğine savunan, öğlen filmi seyreden ergen tüm arkadaşlarının ufkunu açacağına inandığı (!) filmi bir kez daha seyretmek için en önden gitmektedir. Salona vardıklarında “espriden anlamayan kader” in bir eşek şakası ile karşılaşırlar. Panoda, Rusya’da dinlerinden dolayı baskı gören bir grup Müslüman ile ilgili, bir filmin afişi asılı durmaktadır. Bizim ergen, arkasını döndüğünde ise, Timur’un karşısındaki Nasrettin Hoca’dan bile beter duruma düşer. Alternatifi olmadığından orada öylece duran birkaç kişinin dışında herkes dağılmıştır. Bu yaz gününde sinemaya gitmek zaten akıllı kişinin işi değildi ki… Olay sonradan ortaya çıkar. Dağıtımcının çırağının yaptığı bir yanlıştır. Hemen film değiştirilmiş. Film makinisti bir daha ne izlettirdiğini daha iyi kontrol etmesi konusunda uyarılmış. Filme bilet alanların “resmi” sayısı sadece “1” olduğu, diğerleri makinistin kankaları olduğu için makinist işten atılmamış. Ergen Kadıköy’ e gider bir kez daha seyretmek için ama bu filmin vizyondan çoktan kalktığını öğrenir. Zaten gişe rekorları da kırmamışmış. Sonuç olarak biri bir yanlış yapmış. Ve bu yanlış sadece ve sadece bir kişinin sinemaya bakışı konusunda derin bir iz bırakmış… Hala okumaya devam edenler kaldıysa kitaptan da biraz bahsedelim dimi ama. Filmin yüzü suyu hürmetine bu kitabı okuduğumu yukarıda zaten kısaca ( ! ) anlattım. Kitap çok hızlı. Ama öyle böyle değil. İskoçya deyince aklınıza hemen, Sömürgeci İngiltere’nin üvey ve asi çocukları yani William Wallece’ları geliyorsa, bu fikri hemen kafanızdan çıkarın. Uyuşturucu ve getirdiği tüm iğrençliklerle yaşayan gençler var karşınızda. Yazar bir yengeç sepetinin içini anlatıyor aslında. İçerdekilerin hepsi şikayetçi ve hepsi dışarı çıkmak istiyor. Aslına bakarsanız tüm yengeç sepetlerinde olduğu gibi bu sepetinde ağzı açık. Ama ne zaman biri ben dışarı çıkacağım arkadaş deyip biraz tırmansa bir diğeri onu aşağıya doğru çekiyor. Kimse çıkamıyor… Kitaba başlar başlamaz uyuşturucu krizinde bir “keş”, “müptela”, artık ne uygun görürseniz, peşinde koşuyoruz. Bu arkadaş “mal” ihtiyacını hafifletmek için sürekli konuşuyor. Tamam ne meramı varmış anladım derken tam karşı yönde daha yüksek sesle ve daha ilgi çekici şeyler anlatan başka bir İskoç genç görüyorsunuz. Ve diğerini bırakıp başka bir yönde ilerlemeye başlıyorsunuz. Yalnız bu takip hiç de kolay değil. Sanki 70’lerden kalmış bir gazeteci gibi elinizde bir mikrofon ve omzunuzda söylenenleri kaydeden bir teyp taşıdığınızı düşünün. Teyp deyip de geçme tanı ! Hollywood filmlerinde Afro-American gençlerin omuzlarında taşıdıkları teypler kadar büyük bir teyp omzunuzdaki. Kitabın hızına çoğu kez yetişemiyorsunuz. Ve okurken çok yoruluyorsunuz. İster transa geç, ister zikir çek, ister aşık ol, istersen de damarlarına zehri doldur… Hepsinin ortak amacı; içinde bulunduğun, sana yetmeyen, anlayamadığın saçmalıktan kurtulup,çok kısa bir süre için bile olsa, arzuladığın ütopyaya ulaşmak değil mi? youtube.com/watch?v=zSif77I...
Trainspotting
TrainspottingIrvine Welsh · Siren Yayınları · 2013937 okunma
··
253 görüntüleme
S.Aslan okurunun profil resmi
Merak ettim. Filmi de bulsam keske. Ayni isimle mi?
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.