Gözleri nasıl denizse Nâzım'ın, saçları güneş, varlığı da gelgit etkisi. Yakınlaştığı her yer coşkuyla dalgalanıyor. Orhan Kemal'in bulunduğu hapishaneye Nâzım'ın geleceği haberiyle tüm hapishanenin dalgalandığı gibi. Başta, onunla daha önce hiç tanışmamış olmasına rağmen hayranlarından biri olan Orhan Kemal'i bir heyecandır alıyor.. Ardından bir çocuk neşesi kaplıyor koğuşları, varlığından önce şiirini yayıyor bulunacağı yere:
"...bir sevda şarkısı gibi duyup
Bir çocuk gibi şaşarak
YAŞAMAK...
Yaşamak:
Birer birer
Ve hep beraber
İpekli bir kumaş dokur gibi."
Dalgaların durulmasıyla durgun denizin huzuru yerleşiyor bu sefer, ipekli bir kumaş gibi dokunuyor sonrasında dostlukları ve içini sıcacık yapıyor insanın.
Nâzımın şiir, resim çalışmalarında önem verdiği detaylara değinerek uzun olmayan bir anı kitabı yazmış Orhan Kemal. Bu açıdan tadı damakta bırakan bir özelliğe sahip. "Memleketimden İnsan Manzaraları" adlı eserini yazarken şiirlerine konu olan isimlere de yer vermiş aynı zamanda. Orhan Kemal'i romana yönlendiren, şiirde değil romanda etkili olduğunun altını çizerek söyleyen kişi, aynı zamanda ünlü ressam İbrahim Balaban'ın ustası Nâzım'ın herkesin saygı duyduğu koca bir üstat olduğunu yeniden hatırlıyoruz.
Nâzım'ın herkes tarafından (düşmanları da dahil) sevilmesinin ve saygın kişiliğinin nedenini, içinde beslediği yaşam sevgisi temeline dayandırmak çokta güç değil. Beş Kardeş dizisinde Onur Ünlü'nün dilden dile dolanan "Kötü olan birisi cebinde Nâzım Hikmet taşır mı hiç?" repliğinin temel taşlarını oluşturuyor insanların onunla ilgili paylaştığı anıları. Bir hayvanı kendi canı gibi koruyup kollayan, çiçeklere şarkı söyleyen, her canlıya kıymet veren ve bunu büyük bir yaşama arzusuyla yapan bir adamdan hiç zarar gelir mi gerçekten? Yaptığı her işi ciddiye alması mı o işten keyif almasını sağlıyordu yoksa yaşama sevgisi miydi yaptığı her işi ciddiye alıp önemsemesi acaba diye sorgularken Candan Erçetin'in "Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum, yoksa ben böyle olduğum için mi gelir bahar? Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var tabiki ben böyle olduğum için bahar"ı geliyor aklıma, sana en çok yakışan cevabı buluyorsun böylelikle, ah Nâzım. Sanata verdiği değer, insana verdiği kıymet, iyilikseverliğini daha önceden de bilerek tüm bunları bir de Orhan Kemal'den dinlemek, aklımdaki hayalini ellerindeki paletlerle boyadığı tuvaller gibi, tuttuğu çiçekler gibi renklendirdi, şarkıda olduğu gibi.
1940 yılı kışından Orhan Kemal'in hapishane hayatının sonlandığı 26 Eylül 1943 yılına kadar geçen süre zarfında birlikte geçirdikleri anlar, Orhan Kemal'in zihninde yer etmiş, okuduktan sonra bir kez daha kişiliğine aşık olduğum Nâzım'ın Tavşan ve Çilek hikayelerinden sonra Orhan Kemal'in cezaevi notları ve Nâzım Hikmet'in 1949'a kadar Orhan Kemal'e yazmış olduğu bazı mektuplara yer verilmiş kitapta. Bunun yanında sayfaların Nâzım, Orhan ve hapishane arkadaşlarının resimleriyle süslenmiş olması anıları güzelleştiren ve o sayfalara defalarca bakmama sebep olan unsurlardan biri oldu, belirtmek isterim. Nâzım Hikmet'i detaylı bir şekilde inceleyip notlar almasına, bu notları defterlere geçirmesine rağmen elinde bu belgelerin bulunmaması, sadece Orhan Kemal'in zihninde kalanlarıyla yetinmek zorunda kalışımız, belki de bu kitabı ya da Orhan Kemal'i eleştirebileceğim tek noktadır. Sadece bizi ondan mahrum bırakıp daha fazlasını öğrenebilecekken 120 sayfaya da şükür dedirttiği için...
Nâzım'ın hayatının üç buçuk dakikasına dahil olabilmek gözümde çok büyük bir şans iken üç buçuk yılda kurmuş oldukları dostlukta ona veda edebilmek gözlerimi yaşarmadı değil. Özellikle Orhan Kemalin özgürlüğüne kavuşmadan önceki günü Nazım'a yazdığı şiirden sonra:
"NÂZIM HİKMET'E
Sen
"Promete'nin çığlıklarını
Kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam"
Sen benim mavi gözlü arkadaşım
Kabil değil unutmam seni.
26 Eylül 1943
Seni yapayalnız bırakıp hapishanede
bir üçüncü mevki kompartımanda pupa yelken
koşacağım memlekete.
Ve tren bir güvercin gibi çırpınarak istasyona girecek,
gözü yaşlı bir genç kadına
beş senenin ardından
Kocasını getirecek.
O dem -ki boş verip istasyon halkına- yanaklarından öperken sevgilimi
sen neşeli mavi gözlerinle bakacaksın içimden bana
O dem -ki yürekten her şey atılacak-
EKMEK - KİN - HASRET
fakat NÂZIM HİKMET
sen şu kadar kilometre uzakta kalmama rağmen
aydınlık yüreğimin duvarına dayayıp sarı saçlı başını
batan bir yaz güneşi hüznüyle ağlatacaksın arkadaşını .
Günler geçecek
ekmek derdi çökecek omuzlarıma.
Fabrika.
Makinalar.
Tezgâhım.
Sana şekerkamışı, portakal yollayacağım.
Karım yün çorap örecek.
Her hafta mektup yazacağız .
-Askere almazlarsa eğer -
Unutabilir miyim seni?
Tahtakurusu ayıkladığımız hapishane gecelerini
Ve radyoda şark cephesinden haber beklediğimiz
müthiş anların küfürünü!
-Radyonun yanındaki duvara
kurşun kalemiyle abûs insan yüzleri çizmiştin-
Unutabilir miyim seni hiç?
Hâlâ beton malta boylarında duyuyorum
takunyaların sesini!
Unutabilir miyim seni?
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim,
hikâye, şiir yazmayı
ve erkekçe kavga etmeyi, senden!"
Okuduğum en kısa ama en güzel anı kitapları arasında kalacak yeri.