Hayatımda bir kez bir korsan kitap alayım dedim, ona da pişman oldum.
Bu kitabı dün akşam Rahmanlar'da bir sahaftan satın aldım: sitelerdeki fırtına uyarısına rağmen eve hemen dönmemiş, Roka'da saatler süren arkadaş muhabbetinin ardından Çanakkale caddesinden aşağı ağır ağır inmiş ve bir anda karar vermiştim sahafa uğramaya. Bu sahaf en fazla iki yüz belki üç yüz kadar kitabın bulunduğu küçük bir sahaf. Kitabı seçmem zor olmadı. "Kitap Hırsızı"nı okumamıştım ve aslında merak da ediyorum. "Hiç Kimse Sıradan Değildir"i aldıktan sonra, yağmurdan kaçarak hızla eve döndüm, okumaya başladım.
Kitabın okuyabildiğim kadarı, yani 180 sayfadan görebildiğim kadarıyla okuması zahmetsiz, anlatımı hızlı, karakterleri belki ilgi çekici olabilecek -en azından karakterimizin köpeği Kapıcı ilginçti- bir eser bu: Türkçe ismi daha güzel orijinalinden -Elçiye Zeval Olmaz diye çevirebiliriz belki-, sayfalar hızla akıyor ve okudukça kader ve şans üzerine dönen bir öyküyle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Açılış sahnemiz bir banka soygunundan. Devamı ise baş karakterimiz Ed'in soygunu başarıyla durdurması üzerine ona gelen ilginç iskambil kâğıdı ve o kağıda yazılan 3 adet adres. İstemeden de olsa kahraman olmuş Ed bu adresleri bularak kendisinden istenen şeyi yapmaya karar veriyor. Ne istendiği de söylenmiyor ona, sadece adresler veriliyor. Ed adreslere giderek olayları anlamak, sonra da çözümlerine dahil olup olmama konusunda karar vermek zorunda kalıyor.
180. sayfaya geldiğimde korsan kitabın sayfaları değişti. Otuz sayfalık atlamalar var. Diğer sayfaları karıştırdığımda formaların bazı yerlerde karıştığını gördüm. İtinasız hırsızlığın bedellerinden birisi de bu olmalı. Çirkin, uyduruk kapağı; silik yazıların yanında bir de bu sorun çıkınca kitapla kopmam kaçınılmazdı. Kitabı en sevdiğim sınıflardan birinde, 8D'de okuyordum. elbetteki öğrencilerin çoğu karne gününden bir gün önce okula gelmemeyi seçmişti. Gelenler ise diğer sınıflardan getirilen birkaç şanssızla beraber EBA'da geziniyordu. Bazıları ise bana belli etmeden telefonuyla oynuyordu. Her yer kapkara bulutlarla doluydu, en sevdiğim hava. Öğretmen masasında ne güzel okuyordum işte. Herşey güzel gidiyordu. Ta ki 180. sayfayı okumayı bitirip de diğer sayfaya geçinceye dek. Orada kitap 230. sayfaya geçiyor. Şoka uğrayıp telaşla 181. sayfayı aradım, ama boşuna debelendim. Başka yerlerde de sayfa atlamalar vardı. Kitabın bundan sonrası karman çorman olmuştu. Böylece dersin ortasında kalakaldım. Korsan aldığım için cezalandırılmıştım tabi ki. Bir kitap tanrısı var idiyse, kuralları çiğnemenin bedeli gibi yanlış sıralanmış sayfaları suratıma fırlatmıştı; görünen o ki, bu tür şeylerden haz etmiyordu. Kara bulutlar ve 8D herşeyden habersiz rutin akışına devam etti: yağmur yağdı, rüzgâr esti, basket sahasının her yanı su dolmuştu, öğrenciler de hayatlarından memnun tenefüsün gelmesini bekliyorlardı. Ben de suç ve ceza üzerine düşündüm, sonra yaptığımın yanlış olduğuna, bir daha korsan kitap almamaya karar vererek öğretmenler odasına indim. Nescafemi doldururken kitabı çoktan kitaplığa koymuş ve herşeyi unutmuştum bile.
Kitabı okumaya niyeti olanlar için; evet, okuması kolay, hemen okunabilecek ve unutulabilecek bir eser bu. Zaman geçirmek için birebir. Ayrıca Ed de en az Kapıcı kadar sempatik geldi bana. Kitabın devamını bilemiyorum, ama herhalde bu ilk kısımdaki tempo ve üslûbunu yitirmeden nihayete eriyordur.
herkese iyi okumalar.