Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

160 syf.
·
Puan vermedi
İnsanoğlunun aklında bulunan soru işaretleri birer kanca gibidir, bizleri ayak bileğimizden yakalayan bu kancalardan kurtulmak ise ancak bu sorulara geçerli, tatmin edici yanıtlar vermekle sağlanabilir. Aksi takdirde, insanın düşüşü kaçınılmaz olacaktır. Bu kancalardan en önemlisi, ilk yanıt verilmesi gerekeni, Camus’ye göre hayatın yaşamaya değer olup olmadığı sorusudur. Bu, onun için felsefenin yapı taşı, çekirdeği niteliğindeki sorudur ve öncelik onun olmalıdır. Bu sorunun öncelikli olmasının nedeni ise, sonuç verdiği eylemlerdir. Yaşamakta veya ölmekte karar kılmak ile başlar diğer bütün sorgulamalar. Bir başka soruya geçtiğimiz anda yaşama kararını aldık demektir, mücadeleye başlamışız demektir. Ancak bu öncelikli sorumuz, hayatın ne olduğu, canlı olmanın ne tarz bir hayat sürmekle yaşamak sayılacağı, hayatın bize neler sunduğu ve bunların mücadeleye değip değmediği, yaşayacak gücümüzün olup olmadığı sorularına da gebedir. Yaşamakta karar kılmak, derinlere inmeyi gerektirir ancak derinleri görmek isterken dibe vurabilir ve ölmekte karar kılabiliriz. Hayatın sürdürmeye değer olup olmadığı sorusu cesur bir sorudur ve düşünüre sorumluluk yükler. Yanıt, davranıştan önce duyulacaktır ve ölmekte karar kılmak, düşünür için bir risk sayılabilir. Zihnindeki tüm kapıları zorlama gereği duyacak olan düşünür, bu ıssız yerde gidebildiği kadar ileri gitmeli, karşılaşacağı sonuçları ve bulaşacağı karanlığı sırtlayabilir olmalıdır. Camus için önemli olan burada son noktaya kadar kalmak ve burada bir bitki yetiştirilip yetiştirilemeyeceği konusunda detaylıca düşünüp, karar kılmaktır. Ne var ki, burada bir bitkiyi filizlendirmek yetmeyecektir. Toprağın altındaki köklerine imrendirerek hayata tutunmamıza sebep veren bu bitki, bizim için aynı zamanda bir intihar sebebi olabilecek değerdedir. Gelişigüzel ve sorgusuz yaşamı reddeden ve nefes alıp almamak konusunda karar almak isteyen kişi, zorlu ve riskli olan bu yolculuğa çıktığında, bu nefeste karar kılsın veya kılmasın, kendini kalan hayatı boyunca bir ip üzerinde denge mücadelesi veriyormuş gibi hissetmekten ileri gidemeyecektir. Çünkü yetiştirdiği, bağlandığı ve kendisine nefes veren o çiçeği kaybedip kaybetmeyeceği de tıpkı diğer her şey gibi, bir muammadır. Camus, bir intiharın pek çok nedeni olabileceğine değinmiştir. Gazetelerde söz edilen ‘gizli kederler’, ‘iyileşmez hastalıklar’ pekala bir neden olabilir. Ancak Camus, insanların birbirinin hayatından sorumlu olduğu düşüncesindedir. ‘’Ama o gün umutsuz kişinin bir dostu kendisiyle ilgisiz bir tavırla konuşmuş mudur, konuşmamış mıdır, bilmek gerekir. Suçludur o. Çünkü böyle bir davranış henüz askıda bulunan tüm hınçları, tüm bıkkınlıkları hızlandırıvermeye yetebilir.’’ Bardağı taşıran sadece son damla değildir ancak bir birikimde payı geçen insanların bilinçli ya da bilinçsiz kişinin intiharında payının olduğu aşikardır. Kim bilir, intihar eden kişi de belki başkalarının bardağına düşen damlalardan biriydi. Bu noktada Thomas Hobbes’e ait ‘’İnsan insanın kurdudur.’’ sözünü anımsıyor olsam da, bardaktaki asıl payın kişinin kendisine ait olduğu görüşündeyim. Camus’nün kitapta geçen ‘’Kurt insanın yüreğindedir.’’ sözü ise bunu destekler nitelikte sayılabilir. Camus, kendini öldürme durumunun bir anlamda yaşamın bizi aştığı veyahut onu anlamadığımız anlamına geldiğinden bahsetmekte. Kendini öldürmenin ‘’Çabalamaya değmez.’’ düşüncesine ulaşılmasından ileri geldiğini düşünüyor. Bu sonuca ise kişiyi her gün belirli eylemleri tekrar etmesi ile girdiği bunalımın ittiği görüşünde. Elbette sadece bununla sınırlanamaz nedenler, insan yaşamı öyle detaylı ve uzun bağlardan meydana geliyor ki, ölüm nedenini anlamak kişinin kendisi için bile zorken dışarıdan birinin bunu bütünüyle anlamasını mümkün bulmuyorum. Kitapta, yapıtına dikkat çekmek için intihar eden bir yazardan dipnot olarak söz ediliyor. Bu durumda kimisi için intihar, yaşamını, eserini, emeğini anlamlı kılmanın bir yolu. Kişi için fark edilme arzusu, ölümden sonra elde etmişliğin tatminine erişemeyeceği, aldığı takdirden haberinin olup olmayacağı gerçeklerinden baskın gelebilir. Kitapta geçen ‘uyumsuz’ kelimesi, çevirmen tarafından not edildiği üzere ‘saçma, mantığa uymayan’ anlamında kullanılıyor. Camus’nün sorgulamalarından biri ‘’Uyumsuz olan ölmeyi mi buyurur?’’ sorusu. Kendi benliğimizde ve dünyanın düzeninde çıktığımız bu yolculukta mantıklı bir neden bulamasak da yaşamaya, gitmemiz şart mıdır bu bedenden? Bir tatmin duygusu ya da herkesin hayallerini kurduğu mutluluk duygusu yaşamı yaşamaya değer kılan tek şey değildir. Yaşamı değerli kılan anlamdır, anlamanın bizi burada baki kılmaya yeteceği düşüncesindeyim. Yarına olan merak ve insanların zihinlerinde özgür olabildiği gerçeği bizi burada tutabilir. Sorgulamalardan bir diğeri, yaşama yöneltilen ‘’uyumsuz’’ olma aşağılamasının yaşamın gerçekten anlamsız olup olmaması üzerine mi kurulduğu sorusu. Hayatı tamamıyla anlayamadığımız gerçeğini bir cebe koyacak olursak hayatı anlayacak düzeyde olmayabileceğimiz sonucunu da çıkarabileceğimizi düşünüyorum, hayatın ‘saçma’ olarak nitelendirilmesi insanın bilinmeyene olan yaklaşımından kaynaklanabilir. O hâlde umut içinde yapboz parçalarını birleştirmeyi beklemekte zarar görmüyorum. ‘’Bir kitabın son sayfaları daha ilk sayfalarındadır.’’ kitapta yer alan bu söz ile sevdiğim bir alıntı olan ‘’Daha geriye bakabilirsin ancak daha ileriyi göreceksin.’’ sözü birbirini destekler nitelikte. Geçmişimizin bizi bugüne belki getirdiğini belki ittiğini; bugünümüzü sağladığını veya bugünümüzden sorumlu olduğunu söyleyebiliriz. Bir insanın ruhu da zaman tarafından ilmek ilmek örülür. Kitapta büyük duyguların evrenlerini kendileriyle birlikte dolaştırdığından söz ediliyor. Geçmiş de tıpkı duygular gibi kara bir bulut misali kişinin başının üstünde yer edinebilir. Bir insanın intihar düşüncesi bulutu henüz çok küçük yaşlarındayken meydana gelmiş olabilir. Bundandır ki, ancak kişinin hayatına hakim olmak onu kısmen de olsa görmemizi sağlayacaktır. Kişinin sonu, ilkinden öngörülecektir. ‘’Tüm büyük eylemlerin, tüm büyük düşüncelerin önemsiz bir başlangıcı vardır.’’ ‘’Özellikle uyumsuz dünya soyluluğunu bu zavallı doğuştan alır.’’ Camus, her şeyin bir ‘’Neden?’’ ile başladığını söylüyor. Ufak bir soru, görülen bir detay, bir ipin ucuna ulaşmamız gibi bizi takibe zorlayacaktır. ‘’Basit ‘kaygı’ her şeyin başlangıcındadır.’’ Camus geleceğe dayanarak yaşamamızın tutarsızlığından bahsediyor. ‘’Yarın’’, ‘’bir evim olunca’’, ‘’ileride’’ gibi sözler ile yaptığımız planlar birkaç dakika içinde ölebileceğimiz gerçeğinin yanında tutarsız kalıyor. Yarını dileyen biri, ölüme yaklaşmayı diliyor gibidir. Camus ise mantıklı olanın benliğin yarından kaçması olduğunu düşünüyor. ‘’Etin bu başkaldırışı, uyumsuz budur işte.’’ Camus, uyumsuzluğun kişi tarafından fark edildiği anda bir tutkuya dönüşeceğini söylüyor. Bu farklılığı, 'dünyadan suyun üzerinde kopuk bir şekilde yüzen yağ damlası gibi ayrılma' durumunu, bu engin görüş açısını kaldırıp kaldıramamak ile ilgilidir her şey. Bu ise kişiden kişiye değişim gösterecek, kişinin kendi eşiği ile ilgili olarak gelişen bir sonuçtur. Oysa Dostoyevski’ye göre ‘’Her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır.’’ Genel bir inceleme yapacak olursam, kitap derinliği bakımından farklı bir tat veriyor. Çeviri dolayısıyla zorlanmanız ihtimal, görünen o ki okurların büyük çoğunluğu bu problemi yaşamış. Eğer sakin ve de düşüncelere dalmak istediğiniz, düşüncelere dalmak konusunda bir sakıncanızın olmadığı günlerdeyseniz, kesinlikle tavsiye ederim.
Sisifos Söyleni
Sisifos SöyleniAlbert Camus · Can Yayınları · 20158,4bin okunma
··
60 görüntüleme
S.C okurunun profil resmi
Şahane bir inceleme olmuş. Yüreğine, kalemine sağlık.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.