Yüzyıllar boyunca insan, hayatın kaynağı olan ruhun kafanın içinde yer aldığına ve bir hapşırığın kazara bu yaşam gücünü kovabileceğine inandı. Bilhassa ölüm yatağındaki bir hastanın hapşırığı bu şüpheyi kuvvetlendiriyordu. Hapşırmamak için elden gelen her şey yapılırdı. Kasıtsız veyahut bastırılmamış bir hapşırık ise hemencecik iyi şans ilahileriyle karşılanırdı.