Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

211 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Paul Auster uzun zamandır duyduğum, merak ettiğim fakat bir türlü okumaya fırsat bulamadığım bir yazardı. Sürekli “Acaba hangi kitabından başlamalıyım?” diye düşünerek uzatıyordum bu okuma sürecini. Ancak geçenlerde tesadüfen “Son Şeyler Ülkesinde”den bir alıntıyla karşılaştım ve ilk olarak bu kitabı okumaya karar verdim. Kitap Anna adında genç bir kızın mektup niyetiyle yazdığı bir defterden oluşuyor aslında. “Senin anlamanı beklemiyorum. Sen bunların hiçbirini görmedin, hayal etmeye çalışsan da yapamazsın” diye başlıyor mektubuna Anna. Bence Auster’ın burada kastettiği biziz. Yani okur. Sizin anlamanızı beklemiyorum diyor Auster; çünkü siz bunların hiçbirini görmediniz… Ve sonra bir yerde ekliyor: “Kaybolanı aramaya kalkışarak boşuna zaman harcamamak gerek. Bir şey bir kere kayboldu mu, gitti gider.” İşte buradan sonra yazar kaybettiklerimizden yola çıkarak kaybedeceklerimizin altını akıcı, özenli bir üslup ve tatmin edici bir kurguyla çiziyor. Anlatılan dünya o kadar olası ki. Yaşamanın külfete döndüğü bir dünyada, ölümden çıkar sağlayanlar… Ölümü bile yasaklara bağlayanlar… Tükenmişliğin getirdiği yoklukla saldırganlaşanlar… Çaresizce bekleyenler… Masumiyetin anlamını, yaşamak uğruna yitirenler… Anlatılan her şey karakalemle çizilmiş “bugün”ün, gelecek çerçevesine yerleştirilmiş hali gibi. Ve insan olmak: Yaşama gayesi… Umut etme ihtiyacı… “Ama umut yok olunca, herhangi bir şey ummak umudu bile yitince, insan ortaya çıkan boşlukları doldurmak için düşlere, çocukça düşüncelere, olmayacak masallara sarılıyor.” Bizi anlatıyor Auster, Anna’nın dilinden. Bizi bir dünyanın içine koyup oradan el sallıyor: ‘İşte siz böylesiniz diyor.’ Ve bunu öyle inandırıcı yapıyor ki okurken ‘İşte biz böyleyiz’ diyorsunuz… Kitap umutları, kaçışları, kaybetmişlikleri ve yaşamanın meşru kıldığı yanlışlıkları anlatırken bizim alışkın olduğumuz distopyalar gibi isyanlar çıkmıyor, insanlar ayaklanmıyor ya da bir kıvılcım parlamıyor. Hayır. Bunların hiçbiri olmuyor. Düzen(!) olduğu gibi devam ediyor. Herkes bir şekilde uyum sağlamaya çalışıyor, yapabilenler boşluklardan yararlanıyor. Kaçma ve kurtulma umudu hep var belki ama o zamana kadar tutunmalılar yaşadıkları dünyaya. Sahi biz de böyle değil miyiz? Ne kadar sevmesek de, istemesek de, uygun bulmasak da, yargılasak da kurtulmaya çalışsak da devam etmiyor muyuz yaşadığımız hayata? O sevmediğimiz hayatta, sevdiğimiz küçük şeylere tutunmaya çalışmıyor muyuz? İnsan olmanın bir adı da bu değil mi aslında? Alışmak. Alışmaya çalışmak. Alışmaya alışmak… İşte Auster bunu bildiği için kitapta büyük aksiyonlar olmuyor; hayatlar devam ediyor, insanlar umut ediyor… Ve her şey bittiğinde, kaybedecek bir şey kalmadığında kalanlar umuduyla birlikte sessizce ayrılıyor… Ben kitabı gerçekten çok beğendim. İnsanın çelişkileri, neden olabilecekleri ve her şeye rağmen içinde barındırdığı yaşama içgüdüsü ve bu içgüdüyle yapabilecekleri çok güzel yansıtılmış. Umarım siz de beğenirsiniz. İyi okumalar.
Son Şeyler Ülkesinde
Son Şeyler ÜlkesindePaul Auster · Can Yayınları · 2020986 okunma
··
1.154 görüntüleme
K. okurunun profil resmi
Bir yazarın okurdan beklediği en büyük şey verdiği ipuçlarıyla düşünmesini istediği şeylere ulaşması olsa gerek. Bir yazarın umduğu ama daha zayıf bir ihtimalle olacak şey ise verdiklerinden daha fazlasını okurun düşünmesi ve yazarın buna şahit olmasıdır. Kitabı okuduktan sonra yazdıklarınız bence Auster için övünülecek bir şey. Yazarın sınırlarını aşıp, kitabı kendi gözlemleriyle, yaşadıklarıyla ve şahit olduklarıyla özümseyip aktarmış bir okur var karşısında. Kaleminize sağlık.
İclâl okurunun profil resmi
Sanırım bu bir okurun, bir kitap severin alabileceği en güzel yorum; yazarı anlayabilmiş ve yorumlayabilmiş olmak.. :))) Çok çok teşekkür ederim :))
Metin T. okurunun profil resmi
"Masumiyetin anlamını, yaşamak uğruna yitirenler" cümlenizi okuyunca, masumiyet üstüne düşündüm. Soyut bir şey. Akılda bir izdüşümü olmuş ve kavramlaşmış. Masumiyet kavramına da bir ismi olsun diye bir kelime biçilmiş. Her dilde bir ismi var. Bu kesin. Masumiyet kelimesini okuduğumuz an aklımıza bir yığın şey toplanıyor. Bu toplanan şey, sözlükte yazıldığından çok galiba. Ama aynı tanımın içine girebilecek şeyler. Ama iki farklı toplum aldığımız zaman, birinin kategorik olarak masumiyet saymadığını diğer toplum bu tanımın içine sokabilir mi? Valla sokabilir gibi geliyor bana. Bu anlamda ortak insani değerler dediğimiz şeyleri yaratmak için galiba daha çok tartışıp çok kavga edeceğiz. Kavgasız halletmenin yolunu bulmak dileğiyle. Kaleminize sağlık.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.