Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

111 syf.
·
Puan vermedi
·
3 saatte okudu
"Bana yukarıdan bakarsanız aptalın tekini görürsünüz. Bana aşağıdan bakarsanız Tanrı'yı görürsünüz. Bana tam karşıdan bakarsanız, kendinizi görürsünüz." -Charles Manson Peki bir Yabancı'ya bakınca ne görebilirsiniz? Farklılıkları mı, anormallikleri mi, rahatsızlık verdikleri mi, eksiklikleri mi yoksa fazlalıkları mı? Gerçekten bir Yabancı'ya baktığımız zaman ne görürüz? Karşımızda aynı türden olduğumuz bir canlı duruyor. Ama bizimle paydaş olduğu özden, bambaşka bir de tözü var. Sonuçta o aynı olamaz dimi? Aynı olsaydı eğer, Yabancı olabilir miydi? Şüphesiz olamazdı. Şimdi, tüm bu yazılara yazarken tek başıma olduğum için mecburen sorularımın cevaplarını da benim sunmam gerekiyor. Ancak, cevapları anlamaya çalışırken, öğrenirken veya benimserken ve bunların sonrasında soruyu unutmayın, lütfen! En azından, benim sorularımı unutmayın. Hazırsam başlıyorum Albert Camus, Meursault adlı karakteri oluştururken zihninde neler gördü veya neler görebileceğimizi düşündüğünü bilmiyorum. Bilmek de istemem. Çünkü, bakış açımı şüphesiz etkilerdi. Ben ona bakınca ne mi görüyorum? Meursault, bir adamı öldürmeden önce boş bir insandı. Buradaki boşluk, dışarıdan bakılınca görünen ve değer verilemeyen bir boşluk değil. Aksine dışarıdan değer verilebilen, ancak içeriden bir değerin ya da anlamı olmadığı boşluk. Karakterimizin kitabın başından sonuna kadar bu boşluk içerisindeydi. Şimdi, bu durumda dışarıdan neler görebiliriz ve içeriden neler görebiliriz tartışması başlıyor. İlk önce dışarıdan bakacağım. Çünkü, dışarıdayım. :) Dışarıdan Gördüklerim Duygusuz herif. Kitabın başlangıç kısmından, sonuna kadar bu sıfatı kafamdan atamadım. Meursault, kapalı duvarlar arasında yaşayan birisi. Buranın bir kapısı da yok. Sadece ufak bir penceresi var. Doğduğundan beri annesiyle birlikte orada yaşıyor. Kendi aralarında da sessiz sayılırlar. Çok az konuşuyorlar. Dışarıya karşı da öyleler. En azından, kahramanımız öyle. Sonra annesi kitapta ölüyor, ama odanın içinde bir ölü yok. Direkt yok oluyor. Meursault, o andan sonra pencereyi açmaya başlıyor. Bir hanımefendi ve bir kaç beyefendi ile iletişim kurmaya başlıyor. Ancak bu iletişim ne Bizimkiler dizisindeki Cemil'inki gibi, ne yağmur yağınca camdan bakan Arap kızınınki gibi, ne de başka birininki gibi. Meursault tarzında bir iletişim. Bu nasıl oluyor peki? Meursault, konuşacağı zaman pencereyi açıyor. Söyleyeceğini söylüyor. Karşı tarafa konuşma sırası geliyor. Tam ağızlarını açtığı anda pencere birden kapanıyor. Camın ve pencerenin özelliğini hem içeriden hem de dışarıdan bakınca -empati ve hayal gücü engellenemez, o yüzden içeriden de istemsiz bakmış oldum- anlayabiliyorsunuz. Bu cam, ses geçirmez ve kapalıyken bile güneş ya da ay ışığının yansımalarla açık görünen bir yapıya sahip. Yani diğer karakterler konuştuğunda, aslında Meursault hiçbir şey duymuyor. Bunu karşısındaki kişi bilmiyor. Meursault, sadece konuşanın eylemlerini ve çevreyi pür dikkat takip ediyor. Dudaklar açılmamak üzere kapandığında da ya tekrar bir şey söylemek için açıyor, ya da tekrardan başlangıç noktası olan duvarların içine geri dönüyor. Ama ne olursa olsun, sonunda kendini yalnız başına odada buluyor. Alın size, hayvansı insan tanımı. Ben merkezli düşünme ve hareket etme. İhtiyaçları hariç hiçbir şeyi düşünmeme veya istememe. Varolduğu için yaşayan bir hayvan gibi hareket ediyordu. Barınmak, yemek yemek, varolmaya devam etmek -işte çalışmasını başka şekilde yorumlayamazdım-, cinsellik isteği ve bulunduğu yer ile içindekileri anlamaya çalışmak -kitapta çevre ve çevredekiler çok iyi anlatılmıştı-. İnsanların arasında bir hayvandı veya hayvanların arasında bir böcekti. Bu da onu 'istenmeyen' ve 'anlaşılamayan' yapmak için yeterdi. Çünkü, ona bakan herkes, kendiyle bağdaştırdığı bir benzerlik görse de benimsemek istemeyeceği bir şeydi bu. Kendini gördüğü yüce aynada bir küçümseme idi bu. O yüzden, benzerlik olmayan ne varsa onu gördük. Buna göre anladık ve yargıladık. Bizler buna katlanamazdık. Hiçbir hayvan da katlanamazdı. Ya küçükler olarak bir araya gelip onu öldürecektik ve korunmuş olacaktık-ki böyle oldu-, ya da büyük balık biz olduğumuz için onu yiyecek, sindirecek ve bize pis görünen her şeyini boşaltım ile atacaktık. İçgüdüleri ve istemleriyle hareket eden bir canlı olarak Meursault, bunu korkutucu bulmadı. Cesur bir hayvandı. Kendine hiç bakmadığı ve tanımadığı için, dışarıdaki canlılar da onu korkutmuyordu. Çünkü, kendini az da olsa bakmayan biri dışarıda korkutucu ne bulabilirdi ki? Meursault, kendisine yaklaşan felakete kayıtsız kaldı. Tıpkı kendinde yaptığı gibiydi. Sadece kabullendi. Hepsi bu. En ufak bir hareket veya başka bir şey gelecek olanı değiştiremezdi. Bir kez varolmuştu. Artık kaçamazdı. "Ayrılacağım zaman bana, "Odamda kan sucuğuyla şarap var. Benimle bir iki lokma yemez misiniz?" dedi. Yemek pişirmekten kurtulurum, diye düşündüm, kabul ettim." "Güldüğü zaman, yeniden çekti onu içim. Biraz sonra, "Beni seviyor musun?" diye sordu. "Bu anlamsız bir şey, ama sanırım sevmiyorum," dedim." İçeriden Gördüklerim Şimdi, burada işler biraz karışıyor. Meursault, hayatın akışında yüzen birisi. Hiçbir şekilde akışa karşı hareket etmemiştir. Düşünmüş, ama yapmamıştır. Oluruna da bırakmış gibi durmuyor. Ama olanlara ne karışma, ne de değiştirme isteği var. Yaşadığı için, daha doğrusu varolduğu için onunla gelen her şeyi kabullenmiş. Bu benimseme ile gelen de duyarsızlık var. Başlangıcından sonuna kadar alışkanlık yapmış bunu. Sigaradan daha kötü bir alışkanlıktı bu. Çünkü, etraftaki her şeyi gözlemler, anlar ve benimsersen eğer; kendine baktığında ne görebilirsin? Değişime uğramış kendini mi? Ya da her şeyi birden mi? Yoksa hiçbir şey görmez misin? Meursault'ın gördüğü yaşamdı. Yani hem her şeydi, hem de hiçbir şeydi. Bu da sol ayağıyla varoluş çizgisinde ve sağ ayağı yok oluş çizgisinde olan bir adam demekti. Algısına girenlerin ve düşündüklerinin hangi alanda olduğunu belki başlarda anlayabiliyordu, belki de hiç anlayamamıştı. Ama annesinin ölümünden ve kendi ölümüne kadar hiçbir şey anlamadığı kesindi. Çünkü, ne bir yaşayan ne de bir ölü gibi hareket ediyordu. Sadece hareket ediyordu. Bilinç düzeyinde değildi bu. İçeriden gelen ve engellenemez bir şeydi. Ona adapte oluyordu. Bu içinden yükselenler, onun hangi tarafta olduğunu umursamıyordu. Sadece istekleri vardı. Ne öncesi ile ne de sonrası ile ilgileniyorlardı. Sadece an'ı istiyorlardı. Niyetleri her şeyi, ama her şeyi o an'a sığdırmaktı. Sonrası da içindekiler gibi geliyordu zaten. Öncesi de -o an- geçmiş gibi geçip gidiyordu zaten. Etrafında gerçekten tutunacak bir şeyi yoktu. Ne kendine, ne başka birine, ne yarınlara, ne düşünceye, ne de ölüme. Sadece varlığını sürdürüyordu. Hepsi bu. Düşünceleri de kendi varoluşundan öte değildi. Ne komşusunu, ne dostunu, ne de diğer insanları an'ın içinde bir miktar benimsemesinden başka bir yönelimi yoktu. Çünkü, kendine de öyleydi. Dışarıya nasıl başka biri olabilirdi ki? Aynayı kendine tutmak yerine, ayna olmuştu. Görüntüyü üzerinde tutuyordu, ama dışarıdan görülebiliyordu. Kendi aynasından yansıyabilecek ve kendini görebileceği bir aynası hiç olmadı. O yüzden, kendine hiç bakmadı. Çünkü, görebileceği bir şey yoktu. Aslında dışarıya değil, kendine Yabancı idi. O yüzden, o da dışarıdan baktı. Evet, kendine dışarıdan baktı. Hepsi buydu. İçi ve dışı ayrı duran, ama birleşik görülen biriydi. Her birimizdi, ama kendi değildi. Herkesti, ama kimse değildi. "Beni anlamıyor, biraz da içerliyordu bana. Benim de herkes gibi olduğumu, tamı tamına herkes gibi olduğumu ona söylemek istiyordum. Ama, bütün bunların aslında hiçbir yararı yoktu." "Yaşadığından bile emin değildi, bir ölü gibi yaşıyordu çünkü. Bense ellerim bomboş bir adam olarak görünüyordum, ama kendimden emindim, her şeyden emindim, hem ondan çok daha emindim. Yaşadığımdan emindim ve gelmekte olan ölümden emindim. Evet, bundan başka bir şeyim yoktu benim. Ama, hiç değilse bu gerçeğe, onun bana sahip olduğu kadar sahiptim. Daha önce de, bu anda da haklı olan bendim ve her zaman da haklı olmuştum. Şöyle yaşamıştım, böyle yaşayabilirdim. Şunu yapmış, bunu yapmamıştım. Filan şeyi yapmadımsa, falan şeyi yapmıştım. Peki, sonra? Sanki bütün yaşamımda, kendimi haklı çıkarmak için bu dakikayı, şu şafak vaktini beklemiştim. Hiç, hiçbir şeyin önemi yoktu ve bunun niçin böyle olduğunu da biliyordum. O da biliyordu. Geçirdiğim bütün bu anlamsız hayatta, geleceğimin ta derinlerinden, henüz gelmemiş yıllar içinden, karanlık bir soluk bana doğru yükseliyor ve yaşadığım yıllardan daha gerçek olmayan yıllardan bana sunulan ne varsa, hepsini aynı düzeye getiriyordu. Başkalarının ölümü, bir ananın sevgisi ne umurumdaydı benim? Başkasının Tanrısından bana neydi? Başkalarının seçtiği, kabullendiği hayattan, yazgıdan bana neydi?" ‌İnceleme bu kadardı. Albert Camus, ilginç bir hikaye yazmış. Çok fazla anlam bulunabilecek bir kitaptı. Benim de bulduğum daha fazla anlamlar vardı. Ancak güzel insanların, güzel incelemeleri zaten duruyor. Bunu yazmadan önce de onlarınkini okudum. Farklı sunabileceğim sadece bu vardı. Anlamsız şeyler yazmış da olabilirim. Kitabı pek beğendiğimi söyleyemem. Ama kendini okuttuğu da aşikâr. Her neyse, inceleme yazmayı düşünmüyordum. Ama
Mira mira
Mira mira
istediği ve https://1000kitap.com/denizyelkeni merakıyla gelen sorusu üzerine yazdım. Umarım, bir iki doğru anlam bulabilmiş ve sunabilmişimdir. Buraya kadar okuyan herkese, teşekkür ederim. Saygılarımı sunuyorum.
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2019111,3bin okunma
··
675 görüntüleme
Ebru Ince okurunun profil resmi
Artık bunlar inceleme değil profosyonel makale bazında:) insan ne diyeceğini şaşırıyor ..maaşallah hocam :))
Quidam okurunun profil resmi
Teveccühünüz, Ebru Hanım. Teşekkür ederim. Sizin güzel yorumlarınız ve bakış açılarınız karşısında, bunlar sadece ara sıcak olabilir. Sofrayı kuran sizsiniz. Saygılarımı sunuyorum. :)
3 sonraki yanıtı göster
Necip G. okurunun profil resmi
Günün en çok emek harcanmış, en güzel incelemelerinden biri. Ayrıca bana göre az sayıdaki ‘negatif inceleme’ külliyatımıza tepeden giriş yapabilecek nitelikte bir inceleme. Yarın sakin kafayla bir daha okuyacağım. Umarım unutmam:) Kaleminize sağlık...
Quidam okurunun profil resmi
O.o Teveccühünüz, Necip Bey. Teşekkür ederim. Sizin gibi bir kişiden bu şekilde yorum almak, mahçup ederken onurlandırıyor. Yorumunuz için teşekkür ederim. Saygılarımı sunuyorum. :)
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Nesrin A. okurunun profil resmi
Kitabı beğenmiş olabilir misiniz acaba? Biz 'dışarıdan' öyle görüyoruz da:) Ben hoşlanmadığım kitaplara hiç inceleme yoksa bir kaç satır karalamaya çalışıyorum, olur da yorum arayan bulsun diye. 'Yabancı' incelemelerini okumayı seviyorum, sizinkinden de çok etkilendim. Teşekkürler paylaşım için.
Quidam okurunun profil resmi
Keşke beğenmiş olsaydım, Nesrin Hanım. Kitabı okurken ve okuduktan sonra aklımdan bir düşünce geçti. "Herkesin gördüğünü mü göremiyorum?" diye diye düşünüp durdum. Ama yok. Göremedim. Sevmediklerim hakkında ben de inceleme yazmaktan, hatta yorum yapmaktan dahi kaçınıyorum. Objektif olamam diye. Ancak bunda kaçış yapamadım. Bir şeyler yazdım. Beğenmenize gerçekten sevindim. Sizden bunu duymak, beni mesut etti. Yorumunuz için teşekkür ederim. Saygılarımı sunuyorum.
Yağmur okurunun profil resmi
Kitabı beğenmeyip de böyle bir inceleme yazmak nasıl bir beceri, ben sadece hayranlık duyduğum bir kitap için böyle güzel (yani, bu kadar güzel değil de güzel işte :')) yazardım... İyi ki istemişim. *-* Elinize emeğinize sağlık, Meursault'u hem içinden hem de dışından çok güzel anlatmışsınız. Kaleminiz hiç durmasın. *-* Ayrıca adımı geçirme nezaketinde bulunduğunuz için de teşekkür ederim. ^-^
Quidam okurunun profil resmi
Teveccühünüz, Yağmur Hanım. Teşekkür ederim. Yorumunuz gerçekten önemliydi ve mesut etti. Açıkçası, sizin Ahmed Arif incelemenizden sonra 'güzel' kavramı kesinlikle değişime uğramıştır. Sizin incelemenizden önce ve sonra diye. İlgi ve alâkadan dolayı ben de teşekkür ederim. Saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum, Yağmur Hanım. ^_^
3 sonraki yanıtı göster
Ramazan Kudat okurunun profil resmi
Ölüm ve tuz adına incelemene sağlık dostum ^_^
Quidam okurunun profil resmi
"Ölüm ve tuz"u okuyunca aklıma balık tezgahları geldi. Nedendir bilmem. :) Yorumun için teşekkürler Howl. Beğenmene sevindim. :)
6 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Hilâl okurunun profil resmi
Ciddiyim, mükemmeldi.Hala hepsini nasıl okuduğuma şaşırıyorum.Daha önceden de okumayı düşünüyordum bu kitabı ama sizin sayenizde kesinleşti.Cok teşekkür ederim.:)
Quidam okurunun profil resmi
O.o Teveccühünüz, hanımefendi. Teşekkür ederim. Beğenmenize ve okuyacak olmanıza vesile olmasına sevindim. Bir şeye yaramış olmak, yarar sağlayan kadar yararlandıran için de güzel hissettiriyor. En azından ben hissediyorum. Saygılarımı sunuyorum, hanımefendi.
4 sonraki yanıtı göster
Kasım okurunun profil resmi
İncelemeyi iki defa okudum. Aklım bitirdiğim kitapta kaldığı için, ilk okuyuşum da incelemeyi kavradım ikinci okuyuşum da anladım. Yabancıyı okudum ama tekrar okuyacağım. Şu an elimde Sartre'ın kitabı var. Onu bitireyim ondan sonra da Yabancıyı okuyacağım. İnceleme gerçekten de olağanüstü bir şeydi. Ellerinize sağlık. Emek harcamışsınız. Ve inceleme içinde teşekkür ederim.
Quidam okurunun profil resmi
Kitabı okuyanlardan böyle güzel yorumlar duymak ve tekrar okumaya teşvik etmek, bu etkileri verebildiğims sevindim. Umarım, bu okuduğunuzda bambaşka bir gözle bambaşka şeyler görürsünüz. Ben de Sartre kitabı arıyorum. Bir ara bulacağım. :) Beğenmenize gerçekten sevindim. Yorumunuz için teşekkür ederim. Saygılarımı sunuyorum.
4 sonraki yanıtı göster
14 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.