Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

160 syf.
·
Puan vermedi
YAZMAYA SUSAMAK Nazan Bekiroğlu’nun "Nun Masalları" kitabının “Hattat ve Padişah” adlı birinci bölümü, “Hat ve Rasat, Kayıp Padişah, İri Kara Bir Leke ve Âyine-i Mücelllâda Nihanız” başlıklı dört ara bölümden oluşan bir hikâye. Sevgili okur arkadaşım
Yağmur
Yağmur
M.’nin teşvikiyle "Nun Masalları" kitabıyla bir anda etkinliğe -biraz da gönülsüzce- dahil olunca ben de kara kara düşünmeye başladım. Dile kolay yaklaşık dört aydır tek bir satır bile yazmamış olan ben, hem de "Nun Masalları" gibi soyut bir kitap üzerine ne yazabilirdim ki. Kitabı yeniden okumaya başlayınca yazarın ilk cümleleri ruh halimi tam manasıyla paylaştığı için ruhuma çok iyi geldi. Bu hikâyenin “Hat ve Rasat” adlı birinci bölümü: “Kaç zamandır yazmak istiyordu. Şimdiye kadar hiç kimsenin söylemediği şeyleri, hiç kimsenin söylemediği bir biçimde söylemek, yazmak istiyordu. Yazmak istiyordu da kamış kalemi, âherlenmiş kâğıda eline alır almaz içinde bir yer bumbuz kesiliyor, aslında sımsıcak olan o şey, bir türlü kâğıda akamadan yok olup gidiyordu.” diye başlar ki bundan sonra yazacaklarım, ağırlıklı olarak ilk bölüm olan “Hattat ve Padişah / Hat ve Rasat” hakkındaki dağınık düşüncelerimden ibaret olmakla birlikte kitap hakkında da genel bir değerlendirme ve içeriğe dair detaylı bilgi de içermektedir. Gökkubbe üzerinde söylenmemiş hiçbir söz yoktur. Belki bu sebepten olsa gerek, “Hattat ve Padişah” hikayesinin kahramanı Hattat-rasıt da yazma isteğiyle kamış kalemi ve âherlenmiş kâğıdı eline aldığında içinde bir yer bumbuz kesilir ve aslında sımsıcak olan o şey, bir türlü kâğıda akamadan yok olup gider. Oysa her şeyin bir zamanı vardır. Zamanı gelmediyse sözler zamana yenik düşer. Hattat-rasıt, mağribden maşrıka doğru, kocaman kuyruğundan etrafa ışıklar saçarak yürüyen yıldızı gördüğü o gece onun ışığında kendisini ve her şeyi görür ve beklenen anın geldiğini fark eder. Eve döndüğünde artık içi sımsıcak ve kıpır kıpırdır, çünkü nasıl ve ne biçimde yazacağını bilmektedir. Bu defa içindekileri kaybetmeden, dondurmadan yazabilecektir, bunu hissetmektedir. Köşe minderine oturur, rahlesinin önünde diz çöker, bir kâğıt alır. Mühreyi kâğıt üzerinde gezdirmeye başlar. Maksadı kimsenin bilmediği şeyleri yazmaktır, sonra yazdıklarını insanlarla paylaşacak ve hatta kim bilir belki tüm bunları padişaha okuma bahtiyarlığına da erişecektir. Eğer içinden geçenleri yazmayı başarabilirse ruhu kanatlanacak, paylaştıkça çoğalacak, bölüştükçe varlığının anlamını idrak edecektir. Hattat-rasıt, denizin hışırtısının meydana getirdiği fon müziği eşliğinde sabaha kadar durmaksızın ağlar ve yazar. Evvela, gelirken kapı önünde gördüğü filbahri çiçeğini anlatır. Sonra her sene baharın ilk gülünü nasıl beklediğini, hanımelleriyle birlikte gönlünün kanatlanmasını, sarayın has bahçesindeki lâle tarhlarını, şakayık güllerini, karanfilleri. Tüm bunları yazarken Hattat-rasıtın içi bir has bahçeye dönüşür, ömrünün, baharın ve İstanbul’un has bahçesi bir defteri dolduruverir. Hattat-rasıt, sonrasında kendini insan kılan acılarını anlatır. “Varlıklarında bunca yok iken, yokluklarında bunca var olan tanıdıklarını” hatırlar teker teker. Ve böyle bir yığın acı bulup çıkarır ömründen ve bir defter de bunlarla doluverir. Sonra düşlerini anlatmaya koyulur Hattat-rasıt. İnsan olmaya çalışan bir Peri kızının masalını anlatır. İnsan olmanın zorluklarına inat, insan olmaya azmeden ve türlü sınanmalardan sonra insan olmaya hak kazanan bir peri kızının masalını… Yazdıkça yazar Hattat-rasıt. Son deftere aşkını yazar, bütün aşklarını. Sonra bütün sevinçlerini, kederlerini, erdemlerini, erdemsizliklerini. Yazdıklarını son bir kez gözden geçirdikten sonra kendinden memnun minderin üzerinde kıvrılıp uyuyuverir. Hattat-rasıdın şimdiki dileği padişaha bir arzıhal yazmaktır. Divan-ı Hümayun'un toplanacağı gün, Bâb-ı Hümayun’un önüne gider ve hiç zorluk çekmeden padişaha yaklaşıp onun kara gözlerinin içine bakarak “Bu defterlerde hiç kimsenin daha evvel görmediği ve bilmediği şeyler var.” diyerek yazdığı defterleri eline verip oradan uzaklaşır. Artık uykusuz kalma sırası padişaha gelmiştir. O gece padişah, Saray-ı Âmire’nin duvarları mavi çinilerle döşeli loş odalarından birinde, billur kandillerden dökülen sarı bir ışığın altında sabaha kadar bu defterleri okur. Sabah olduğunda Hattat-rasıdı saraya çağırtır ve defterleri bir kere de ona okutur. Hattat-rasıdın sesi sıcak, sımsıcak, seller, ırmaklar, yağmurlar gibi ağzından dökülür ve bir tek zerresi bile kaybolmadan padişahın gönlüne akar. Sonunda padişah mütebessim nazarlarla ondan isteğinin ne olduğunu sorar. Hattat-râsıt da defterleri bütün tebaa önünde okumak istediğini söyler. Padişah, Hattat-rasıdın bu isteğini yerine getirecektir, ancak Padişaha göre; Hattat-rasıdın amacı paylaşmak, anlaşılmak ve anlaşıldıkça çoğalmaksa onu padişahtan daha iyi anlayan başka kimse çıkmayacaktır. Ancak Hattat-rasıt ısrarla reddeder tek kişinin yüreğinde var olmayı, o ısrarla çokluğu istemektedir, oysa çoklukta var olmak çok güçtür… Hattat-rasıdın talebi yerine getirilir. Tüm Osmanlı tebaası Saray-ı âmire ile Ayasofya ve Sultanahmet’in arasını doldurur. Her kademeden halk, defterleri dinlemek üzere toplanır. Hattat-rasıt, padişahtan aldığı defterleri koltuğunun altında, Bâb-ı Hümâyun önüne yerleştirilmiş yüksek bir kaidenin üzerine çıkar ve “Ey Osmanlı” diye söze başlamak ister. Fakat boğazından sadece bir hırıltı yükselir. Halk onun bu haline kâh gülüşerek, kâh bağırıp çağırarak, kâh da ağlayıp dövünerek tepki gösterir. Ve sonunda kalabalık çözüle çözüle koca meydanda Hattat-rasıt yapayalnız kalır. Sonunda defterlerini koltuğunun altına sıkıştırıp taş kaideden iner. Surda açılmış kafesli pencerenin önünden geçerken kendisini izleyen bir çift kara gözün varlığını hisseder. Ancak o teklikte var olmayı seçmemiş, çokluğa meyletmiştir, bunun sonuçlarına katlanacaktır. Yol ayrımına geldiğinde rasathaneye değil evine doğru yollanır. Evine geldiğinde rahlesini ve yazı takımını önüne çeker ve “sesini padişahtan başka hiç kimseciklere duyuramayan hattat-rasıt bir adamın başından geçenleri” yazmaya başlar. Kelimeler, içinden “sıcak, sımsıcak, insan kanı kadar, gül mevsimi kadar, seller, yağmurlar kadar sımsıcak, mühresiz kâğıdın üzerine dökülür.” Hikâye, bu minvalde devam eder ve biraz da şaşırtıcı şekilde sonlanır. Nazan Bekiroğlu’nun hikâyesi bir masal üslubunda yazılmış. Hikâye bizi bir zaman makinesine bindirip Hicri 1176 yılına kadar götürüyor. Üslup öyle samimi, öyle sıcak, ayrıntılar öylesine yerli yerinde ki ister istemez zihinlerdeki tarihî şahsiyetler ortadan kalkıyor, padişah da hattat-rasıt da Osmanlı tebaası da ete kemiğe bürünüp aramızda dolaşan sıradan insanlar haline geliveriyor. Padişah, tebaasından birinin defterlerini okuyup bunları ruhuna sindirirken, tarih kitaplarındaki azametli padişah imajından epeyce uzak çizilmiş. Hattat-rasıt ise zaafları, kusurları ve elindekiyle yetinmesini bilmemesiyle öyle insan ki. Tarihî metinlerde alışılmış olan abartılı –ya göklere çıkaran ya da yerin dibine batıran- uç ifadeler yok Nazan Hoca’nın hikâyesinde. Tersine her haliyle insan var. Nazan Bekiroğlu’nun hikâyesi görünüşte tarihî bir hikâye hüviyetinde. Bu hikâyenin birinci katmanı olarak kabul edilebilir. Oysa hikâye dikkatle okunduğunda çok katmanlı bir yapıya sahip olduğu görülecektir. Hattat-rasıd bir sanatkârdır her şeyden önce. Sanatkâr, sanatının görülmesini, anlaşılmasını ister. Bir sanatkârı anlayan insan sayısı ise çok zaman bir elin parmaklarını geçmez. O halde bir sanatkârın çok sayıda insan tarafından anlaşılması yahut anlaşılmayı arzulaması ham bir hayalden ibarettir. Hikâyedeki Hattat-rasıd’ı anlayan padişah da bu bağlamda sanattan anlayan, ona kıymet veren sanattan anlayan kimselerden biri olarak düşünülebilir. Yine bu bağlamda Hattat-rasıdı dinlemeye gelen kalabalıklar da gerçek sanatkârın kıymetini bilmeyen, sanattan anlamayan kimseler olarak düşünülebilir. Hattat-rasıdın gönlünü kaptırdığı ve uğruna padişahtan vazgeçtiği cariye ise hikâye üzerine tasavvufî yorumlar yapmayı da mümkün kılmaktadır. Bu bağlamda padişah Allah’ı, cariye ise kulun Allah’a ulaşmasına engelleyen unsurları temsil ediyor olabilir. “Nun Masalları” postmodern özellikler açısından da incelenebilecek yapıya sahip bir kitap. Bu bağlamda “üstkurmaca” (Metnin kurgusal olduğunu afişe eden her türlü uygulama-Yıldız Ecevit, “Türk Romanında Postmodern Açılımlar”) denilen yazarın eserinin kurgusallığını vurgulamak için esere kaleme alma sürecini de esere dahil etmesi (yer yer kahramanlarıyla yaptığı tatlı atışmalar, yazmaya dair serzenişleri de bu bağlamda düşünülebilir) ya da “metinlerarasılık” dediğimiz başka eserlerden yapılmış alıntılar -bu alıntılar gizli ya da açık olabilir ki kitap bu açıdan çok zengin malzeme içeriyor- da ilk bakışta dikkatimi çeken unsurlar. Bir akademisyen olan Nazan Bekiroğlu’nun doçentlik tezi olan “Şair Nigar Hanım”a dair yazdığı “Nigar Hanım Sevgili” adlı metin de biyografik bir detay olarak zikredilebilir. Nazan Hanım’ın kitabın ismini seçerken kendi isminin ilk harfine gönderme yaptığı da gözönünde bulundurulduğunda kitabın biyografik okumaya da müsait olduğu sonucu çıkarılabilir. Nitekim yazarın kendisi de bu durumu şu cümleleriyle itiraf eder: “Nakkaşın hikâyesini yazacaktım. Kim bilir yine hangi yangını sermaye, ve nakkaşı bahane edip, ruhumdan söz açacaktım."(91) “Artık hikâyelerimin kahramanı olmuş oluyorum. Yazarı kahraman olan hikâyelerin hem de."(92) Sonuç olarak, "Nun Masalları" farklı hikâyelerden oluşmasına rağmen bu hikâyelerin bir şekilde birbirine bağlandığı özgün bir kitap. Bu bağı sağlayan yazarın kendisi. Bir yerde hikâyesi biten ya da bittiği zannedilen bir kahraman başka bir hikâyede tekrar karşımıza çıkabiliyor bu da yaşamın tekrarlı yapısına bir gönderme olarak da düşünülebilir. “Nun Masalları” üzerine -yazımda çok yüzeysel olarak ifade ettiğim gibi- çok farklı okuma denemeleri yapılabilir. Bu yazıyı sonuna kadar okuduysanız sabrınız için çok teşekkür ediyorum Sevgili
Icetree
Icetree
arkadaşıma ve
Burak
Burak
Bey’e etkinlikle ilgili teşvikleri ve uzun bir aradan sonra yeniden yazmama vesile oldukları için de ayrıca çok teşekkür ediyorum.
Nun Masalları
Nun MasallarıNazan Bekiroğlu · Timaş Yayınları · 20212,731 okunma
··
299 görüntüleme
Hatche okurunun profil resmi
"İçim sımsıcak. İçim kıpır kıpır. İçim lale tarlası. İçim fasl-ı gül..." Bana aylar sonra yeniden açtırdınız kitabın kapağını :) :) Yüreğinize sağlık çok güzel bir inceleme olmuş... Kitabın Nazan Hoca'nın kendisinden bahsettiği konusunda oldukça haklısınız çünkü bakın ne diyor yine Nun Masalları'da: " Beni kimseler anlamadı. Ne mahçup bir üniversiteli genç çaldı kapımı bir akşamüzeri, ne anlat ben dinliyorum, diyen bir ses geldi kulağıma uzaklardan. Ne de dinle sana anlatıyorum, diyen." Enine boyuna bir daha okudum sanki kitabı tekrardan yüreğinize sağlık... :) :)
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Katkınız için çok teşekkür ederim.:) Nun Masalları'nda çok sayıda biyografik öge mevcut. Ben de bir kısmını belirttim. Tekrar teşekkürler. Sizin de yüreğinize sağlık.
Necip G. okurunun profil resmi
Ayşe Hanım bugüne kadar çeşitli konular vesilesiyle sizin kişisel inceleme arşivinize sık sık dönmüş, oradaki incelemelerinizden istifade etmiştim. İlk defa 'real-time' bir incelemenize denk geliyorum. Bunun keyfi çok daha başkaymış:) İyi ki geri dönmüşsünüz ve iyi ki birikimlerinizi bizlerle paylaşıyorsunuz. Açık söylemek gerekirse Nazan Bekiroğlu, ismiyle ve kitaplarıyla sürekli karşılaştığım ancak hakkında çok detaylı bir fikrim olmayan bir yazardı. O açıdan NB etkinliği her ne kadar katılamasam da benim de çok faydalandığım bir etkinlik oldu. Özellikle incelemenizi okuduktan sonra ortamlarda NB hakkında sohbet edebilecek kadar bilgi sahibi oldum diyebilirim:) Girişteki kitap özeti ve hemen ardından gelen çok yönlü değerlendirme adeta bir ders niteliğinde. 1k'da bulunmanın en güzel taraflarından biri olan 'öğreticilik' yanının somut bir örneği olmuş. Herkes okuduğu kitaba farklı bir perdeden bakabilir ya da bir kitap, her okuyanda farklı bir iz bırakabilir. Ancak aynı kitaba birkaç farklı açıdan bakabilmek gerçekten büyük bir ustalık. Örneğin kitabın adı ile yazarın adı arasında ilişki kurup buradan kitabın otobiyografik yönüne vurgu yapmanız çok etkiledi beni... Kısacası bu kitabın sayfasına gerçekten çok değerli bir inceleme kazandırmışsınız. Yine her zaman olduğu gibi tekrar tekrar dönüp bakılası bir çalışma olmuş. Emeklerinize sağlık Ayşe Hanım... Selam ve sevgilerimle...
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Necip Bey:)Ne diyeceğimi bilemedim, incelememin incelemesini okuyor gibi hissettim kendimi:) Bu da çok keyifliydi benim için. Var olunuz...
Icetree okurunun profil resmi
Ayşe hocam bu güzel incelemeniz için teşekkür ederiz :) İnsan kağıdı kalemi alıp da şöyle birşeyler yazayım dedi mi kalem gerçekten hareketsiz kalıyor. Yazma isteğinin kendiliğinden gelmesi veya birşeylerin ilham vermesi gerek. O yüzden ısrar edemesem de sizin gibi iyi okurların yazmasını sessizce ama dört gözle bekliyorum :) Bahsettiğiniz hikaye kısacık ama çok güzel yorumlamışsınız. Lütfen uzun aralar vermeden yazmaya devam edin :)
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Vesile olduğunuz için asıl ben teşekkür ediyorum. Yazı tek bir hikaye hakkında olsa da aslında genele de kısmen temas ettim, umarım okurlar için faydalı olur.
3 sonraki yanıtı göster
Nesrin A. okurunun profil resmi
Şair Nigar Hanım'ı Nazan Bekiroğlu'nun kitabından öğrendim ben, sonra baktım ki zarif, entelektüel ve özgür bir Osmanlı kadınıymış. Demek ki tezi olduğu için yakın hissetmiş kendini. Kitabın ismini de ne güzel açıklamışsınız. Mükemmel yazıyorsunuz daha önce on kere demiş miydim :)
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim, var olun:) Sevgiler
Bu yorum görüntülenemiyor
Meryem Yılmaz okurunun profil resmi
İçim açıldı.. Yorumlarında demek istediğim pek çok şeyi tüm zerafetleriyle ifade eden arkadaşlara da teşekkür ediyorum.. Diyeceğim odur ki: Kaleminiz yüreğinizden hiç ayrılmasın Ayşe Hanım.. Bazen mesafeler girer ikisinin arasına ama kelâm sahibinin kaderinde de kederinde de ne varsa kaleme o yazdırılır.. Sevgiler..
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Utandırıyorsunuz beni:( Çok teşekkür ederim. Ne güzel ifade etmişsiniz, var olun...
1 sonraki yanıtı göster
Songul Ipek okurunun profil resmi
Elinize, yüreğinize sağlık Ayşe Hanım. Kitaba o kadar farklı pencerelerden bakmışsınız ki benim için çok istifade ettiğim bir inceleme olmuş. Yıllar önce okuduğum Nun Masalları'nı tekrar okumam gerektigi ni düşündürdünüz. Yeni incelemelerinizi heyecanla bekliyorum.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Teşekkür ederim:) Keyifli okumalar diliyorum.
Mete Özgür okurunun profil resmi
Bazı incelemeler bazı kitaplardan daha güzel kesinlikle. Elinize emeğinize sağlık.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Mete Bey:)Var olun.
Burak okurunun profil resmi
Çok kapsamlı ve güzel bir inceleme olmuş gerçekten, emeğinize sağlık. İyi ki katıldınız bu güzel etkinliğe, çok teşekkür ederiz. :)
Hakan Can okurunun profil resmi
Ben de bu etkinliği kıyısından kıyısından takip etmeye çalıştım vakit buldukça. Etkinliği düzenleyen ve katılan arkadaşlara teşekkür ediyorum. Nazan Bekiroğlu ve kitaplarını sizlerin kalemlerinden tanımak güzeldi. İncelemenizi okumak çok keyifliydi Ayşe hocam. Kaleminize ve yüreğinize sağlık.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Sabırla, sonuna kadar okuduğunuz için asıl ben teşekkür ederim.
12 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.