Kitabı okurken şöyle bir not almıştım; Eğer başladığım bir kitabı asla yarıda bırakmama gibi bir huyum olmasa idi, çoktan bırakacağım bir kitaptı bu. Çok sıkıldım. Benim Adım Kırmızı, Kafamda Bir Tuhaflık ya da Masumiyet Müzesi'ndeki akıcılık hiç yok. Sf. 188'deyim; umarım toparlar.
Toparladı mı peki? Evet ancak yine de emin değilim. Kara Kitap 1990’ların başında yayımlandı. Ben epey bir geç okudum. Sadece Kara Kitap’ı değil Orhan Pamuk’u da bir hayli gecikmeli okuduğumu daha önce yazmıştım. Önyargılarımı kırıp, okuduktan sonra ise genel itibarıyla çok beğenip, saygı duyduğumu da… Masumiyet Müzesi, Benim Adım Kırmızı, Kafamda Bir Tuhaflık çok iyi romanlardı. Yirmi yıl önce okuyup da beğenmediğim Beyaz Kale’yi sonradan beğenmiştim mesela. Bunları neden yazıyorum, çünkü Pamuk’un iyi bir okuru olduğumu belirtmeliyim.
Kara Kitap’tan sonra hiç ara vermeden YKY’den çıkan Kara Kitap’ın Sırları’nı da okudum. Eksik kalan yerleri tamamlasın, romanı seveyim, benden yana bir kusur varsa gerekirse af dileyeyim istedim. Ancak Kara Kitap’ın Sırları’nı Hadzibegovic’in değil, Orhan Pamuk’un yazdığını düşündüm. Bence bir romancı, aslında şunu yapmıştım, şurada şunu anlatmak istedim gibi şeylere giriyorsa tam da benim takıldığım yerde yanlış yapmış demektir; tam anlatamamış. Hatta Pamuk’un yazım süreci dört-beş yılı bulan Kara Kitap’ta elbette çok şey anlattığını ama aslında neler anlatmak istediğini bile bilememiş olduğunu düşündüm.
Neyse ki, Kara Kitap sadece beni dertlendirmemiş. Kitap yayımlandığı andan itibaren ciddi polemiklere kapı açmış. Tahsin Yücel gibiler eseri yerin dibine sokmuşlar mesela; başka bir kısım ise göklere çıkarmış. Bence ikisi de değil.
Edebi değerini falan tartışmıyorum, haddime değil. Hatta belki de gerçekten ‘o zamana kadar ve ondan sonra yazılanlar roman değildir!’ bilemiyorum. Ancak ben bir okurum ve bir okur olarak romanı okurken çok sıkıldım. Pamuk, kendisi bile yazarken hiç bitmeyeceği hissine kapıldığını söylerken benim yalın bir okur olarak ‘bu gidişin sonu yok’ diye düşünmem normal sayılmalı.
Bitti mi? Bitti ama benim azmim ve inadımla bitti. Peki, geriye ne kaldı? Evet, olay örgüsü kafamda oturdu, bende bir iz bıraktı ama sıkıldım. Yani Pamuk, çok başarılı bir sıkıcı roman yazmış. O upuzun, bitmek bilmez cümleleriyle edebiyatın dibine vurmuş olabilir lakin okuru da bazen canından bezdirmiş mesela! Yerli oryantalist yakıştırmasına uygun davranmış bazen. Bir de şunu düşündüm; ben Türk bir okur olarak romanı devam ettirdim ama bu kadar kalın bir roman yabancı ülkelerde bu kadar çok nasıl okunuyor? Helal olsun valla; yazana da okuyana da…
Bu arada kitaptaki Mehmet Yılmaz, isim seçimi çok hoşuma gitti; neden acaba? :)