Okuduğum ilk Stefan Zweig kitabı olan bilinmeyen bir kadının mektubu ve bir kadının hayatından 24 saat 'e tek kelimeyle bayıldım. Nihayetinde bir kadının hislerini bu kadar iyi anlayabilen ve bunu tereddütsüz kelimelere döken bir erkek 1942' de intihar etmiş de olsa insan keşke seni tanısaydım demekten kendini alamıyor. Öncelikle kitabı can yayınlarından okumamin sebebi iki öyküyü de aynı kitapta vererek okuyucuya yardımcı olması oldu. Diğer yayinevlerinde bu kitaplar ayrı ayrı basılmış ama sorun da değil zaten inceliklerinden mütevellit oldukça uygun kitaplar. Yorumuna gelirsek okurken o kadar çok kendime ait o kadar cümle buldum ki yazar gerçekten kadınların hislerine tercüman olmuş dedim. Ben kitabı çok beğendim ama karşılaştırma yapmam gerekirse ilk öykü yani bilinmeyen bir kadının mektubu beni benden aldı hem üzdü hem içindeki paragraflarda kendimi buldurdu. Ben çok beğendim okuyacak olanlar tereddüt etmeden alıp okuyabilirler tabi biraz romantizm biraz da dram seviyorsanız hiç kaçırmayın derim. İkinci öykü olan bir kadının hayatından 24 saat'te ise şunu anladım her kadın aşık olduğunda tam bir deli cesaretine bürünüp gözünü kapatıp uçurumdan atlayabilir. Hatta bunu gözleri açık olarak da yapabilir :) ister yaşınız 20 olsun ister 50 fark etmez aşık olan kadın bu dünyada korkulacak nadide varlıklardan biridir ancak tutacak bir el ister. Kitabın yorumunu uzattıkça uzatabilirim ama spoiler vermekten korkuyorum. Kitaptan seçme cümleler kısmına geçmek istiyorum ama hangi birini yazacağımı bilmiyorum o kadar çok işaret koymuşum ki:) başlangıç cümlesi zaten başlı başına beni benden aldı. "Beni hiç tanımamış olan sana" mektup bu cümleyle başlıyor ben o an zaten tamam dedim bu kitap okunur.
️Ama inan bana, kimse seni ben olan ve senin için daima öyle kalacak bu varlık kadar esirce, köpekce, böylesi bir sadakatle sevmemiştir.
️Tuttuğun kapı tokmağıni öptüm, binaya girerken attığın bir puro izmaritini aldım; benim için kutsal bir izmaritti, çünkü ona dudakların değmişti.
Orada ışık vardı, orada ev vardı, orada sen vardın, orada benim dünyam vardı.
️Beni tanımamıştin, o zaman ve hiçbir zaman, hiçbir zaman beni tanımadın.
️Ve sanırım beni ölüm döşeğimden çağırsan, birden ayağa kalkıp sana gelecek gücü bulurdum.
️Ama sadece gülümsedin ve teselli edercesine, 'Geri döner,' dedin. 'Evet,' dedim, 'geri döner ama unutmuş olur.'
️Bütün, bütün insanlar beni şımarttilar, hepsi bana karşı çok iyiydi - yalnız sen, yalnız sen, yalnız sen beni unuttun, yalnız sen, yalnız sen beni hiç tanımadın!
️Ama sen benim için kimsin ki, beni asla, asla tanımayan, suyun kenarından geçer gibi yanımdan geçen, taşa basar gibi üstüme basan, sürekli çekip giden, çekip giden ve beni ebedi bir bekleyiş içinde bırakan sen...
️İçim rahat ölüyorum, çünkü sen bunu uzaktan hissetmiyorsun. Ölümüm sana acı verseydi, ölemezdim.
️Kapıldıgim öfkeyi, ümitsizliği size anlatamam. Ruh halimi düşünsenize: Bütün hayatınızı feda ettiğiniz bir insan için, onun boşta kalan elini hafifçe sallayarak kovaladığı bir sinekten farksız olmak...
️Bir kadının hisleri her şeyi, kelimelere ve bilince ihtiyaç duymaksizin bilir.