"Ama bazen insan anlatmak istemez. Şevki yoktur. Neden yoktur? Neden şevkini kaybetmiştir insan? Bunlar önemli sorular..."
Belki de anlatmak ister ama kimse duymasın ister ya da duysunlar ama duymamış gibi yapsın ister. Ya da sessiz susarken içindeki bütün çığlıklar duyulsun ister insan. İnsan çünkü, ister de durur, durur da ister veya.
Kesinlik aramayın bende, size böyle bir şey vaat ediyor olduğum için yazmıyorum bütün bunları. Belki yazmak için yazıyorum belki de içimde kalsa sadece içimde değil aklımda da kalacağı için yazıyorum. Mesela Güray Süngü bunu niye yazmıştır ki? Bir gün koltukta otururken haberlere bakıp "vay vicdansızlar.." diyip mi yazmaya başlamıştır yoksa "abi vicdan yani sızlar sonuçta." diyip mi yazmıştır. Belki de "ben vicdanlarının sızlayabildiğini hatırlatayım da belki vicdansızın birine vicdanını sızlatabilirim.." diyerek almıştır eline kalemi, kağıdı veya laptopu; son ihtimal yüksek, farkındayım. Böyle böyle yeşermiştir bir öykü kitabının dalları, çiçekleri. Her muhayyel bir gerçeğe, her gerçek de muhayyele dönüşmüştür mutlak. Sonra kesin şey demiştir ama -az da olsa bir muhabbetimiz, tanışıklığımız var tabi biliyoruz- ben en iyisi "Evvel Ahir, Batın Zahir" diye bir hikaye yazayım içine de vicdanlarını hatırlamazlarsa beklediklerini hatırlasınlar. "Cana Kıymık" adlı hikayeyi de yazmasak olmaz şimdi sonuçta benim gibi kentsoylular okudu mu biraz kendilerini bulabilsinler.. Neydi arayanlar bulurdu değildi değil mi, belki de kaybedenler bulurdu, bulanlar da kaybetmiştir çünkü e o zaman kaybedenler ararlar, arayanlar da bulurlar ama neyi bulurlar belasını belki de kesin bir şey yok çünkü, bunlar gibi şeyler işte.
Kafası karışıklara, âşıklara, bekleyenlere, delirmek üzere olanlara, delirmeden de kalanlara veya delirdiğini zannedip de aslında rüyada olanlara, herkese ve hepimize.. Bu kitap yani. Okuyunuz tabi.