Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

''Ruhsallık açısından, kendi kendimi yıkıma uğratıyorum; artık, yaşıyor sayılamam. Duyarlığım, taşların düzeyinde ve asalaklardan kurtulmasına az kaldı, terk edilmiş şantiyelerin böceklerinden kurtulmasına. Ama bu ölüm, çok incelikli bir ölüm; benden doğan bu ölüm, etimin bir çeşit seyreltilmesi biçiminde gerçekleşiyor. Zekânın artık kanı yok. Kara basanların mürekkep balığı, tüm mürekkebini saldı, bu da aklın çıkış yollarını kapadı; bir kan ki bu, bıçağın ağzını tanımamış bir eti, damarlarına dek çürüttü. Ama kanallarla dolu, bu seyreltilmiş yoğun olmayan etin tepesiyle en altı arasında, gizilgüç halinde bir ateş dolanıyor. Bir ışığın gittikçe parıldattığı korlar, yaşamı kendi çiçekleriyle birleştiriyor. Yoğun gök kubbenin altında bir adı olan her şey, bir yüzü olan her şey — bir üfleyişin düğümü ve bir titreyişin ipliği olan her şey, bütün bunlar, bu ateşle birlikte dolanıyor ve karşı yönden aynı etin dalgaları geliyor; bu katı ama seyreltik ve bir gün kan seli gibi kabaran etin dalgaları. Gördüğünüz mumya, biçimlerin kesiştiği yerde kalakalmış bir mumya; her şeyden habersiz, bu yaşayan mumya, boşluğunun sınırlarını bilmiyor, ölümünün nabız atışlarından ürküyor. Mumya, kendi iradesiyle boy verdi; yöresinde tüm gerçeklik deviniyor. Ve bilinç, bir düşman gibi, borçlu güçlülüğünün tarlasında ilerliyor. Bu mumyada bir et yıkımı var; zihinsel etinin karanlık sözlerinde, bu eti koyamayacak kadar güçsüzlük var. Bu mistik etin tüm damarlarında koşan bu düşünce, her sıçrayışıyla bir tür doğurma eyleminde bulunuyor ve bu yanlış hiçliğin ateşinde yok olup gidiyor. Ah! bu düşünceyi besleyen baba olmak, bu doğuşun ve bu dünyanın çoğaltıcısı olmak, bütün sonuçlarına kadar. Ama tüm bu et, yalnızca doğuşlardır ve yalnızca yok oluşlar, yalnızca yok oluşlar... Yok oluşlar.''
··
36 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.